DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Duyguların Yitimi ve Materyalizm Üzerine

Duyguların Yitimi ve Materyalizm Üzerine

ABONE OL
21 Mayıs 2017 19:37
Duyguların Yitimi ve Materyalizm Üzerine
0

BEĞENDİM

ABONE OL

passion-wordle-1Grip ve soğuk algınlığı gibi günlük ve mevsimlik rahatsızlıklar ile ilaç yazdırma gereksinimi dışında bir süredir hastanelere gitmiyorum. Annem, biz çocukken, beni ve kardeşlerimi her hastalandığımızda devlet hastanesine götürürdü. Okullarımızdan geri kalmamızın ve dar gelirli olmaktan dolayı her seferinde 15 km yaya yürümemizin yanı sıra hastanelerde sabahları vezne kuyruğunda yorulur, ilgili poliklinik önünde beklerken panikler, doktor muayenehanesine gidip döneceği için bilinmezliğe küser, doktor önünde rahatsızlığımızı anlatırken suçluymuş gibi utanır, sonra kan ve idrar tahlilleri için akşamı ve sonraki sabahı bekler, bu arada ilgili doktorun poliklinik günü kapanınca haftaya tekrar gelir ve bir de netice alamadığımızda “özele veya doktorun muayenehanesine gidiniz, buralarda insan heba olur”  nasihatlerini işitirdik. Sözgelimi 1993 yılı Nisan ayında bir şeker hastalığı ve böbrek rahatsızlığı için kimlere nasıl gidip geldiğimizi, ilaç paralarını önce ödeyip bir ay sonra Bağ-Kur’dan alma gibi uygulamalarla hayata nasıl sitem ettiğimizi hiçbir zaman unutamıyorum. İnsan zamanla bunalıyor ve hak ve taleplerinden vazgeçiyor. Sonraları sistemde iyileştirmeler olduysa da insan niteliği pek değişmedi. Tabiplere de hürmette kusur etmemek lazım. Dayak yiyeni var, tehdit edileni var; anlayış herkesi kuşatabilmelidir. Ne var ki, ben tabiplere karşı hürmet icabından öte bir şey hissetmiyorum ve onların insanlara yardım etmekten haz aldıklarına inanmıyorum. Yeterince gittim geldim ve ölümün onlara yalvarmak kadar yorucu ve incitici olmadığına kani oldum. Birkaç yıldır muhakkak görün ve şu tetkikleri yaptır diyorlar. Ben de bunaldığım için devlet hastanelerine, masraflarından dolayı da özel hastanelere gitmiyorum. Doktorları biraz izlediğimde onların suçlu olmadıklarını ve bazen insanlara üstten bakmaya hakları olduğunu görebiliyorum. Bu nedenle onlara karşı herhangi bir hoşnutsuzluğum mevcut değildir. En azından muayene ve tedavilerden vazgeçilebilir. Bu da bir özgürlüktür. Ben de bunu tercih ederek yapıyorum. İşte, sürekli yorulma ve netice alamama dolayısıyla ortaya çıkan bunalma haline duygunun yitim durumu diyorum. İnsanımız duygu deyince sadece aşkı anladığı için bu defa farklı bir örnekle anlatayım istedim ve belki tabiplerin pek memnun kalmayacağı kişisel bir durumumu örnek olarak andım.

Türkçenin felsefi veya semantik mantığındaki sıkıntılardan dolayı duygunun ne olduğundan bile emin değiliz. Emin olmadığımız bir şeyin yokluğuna da materyalizm diyoruz. Sonra materyalist olunca devrimci olunuyor, felsefe tam anlamıyla öğrenilmiş oluyor, aydın olunuyor ve dinden de çıkılıyor, kâfir olunuyor. Kusursuz bir akıl yürütme de böyle olurdu, öyle değil mi? Alışkanlıklarımızla sürdürdüğümüz her anlam, bize ait olmayan kelimelerin anlamlarının bile yerini rahatlıkla alabilir. Çünkü kendi aramızda bile olsa her şeyin ölçüsü hayali yaşayan bir biziz! Halk ve aydın geçinenler arasındaki dil kullanımlarından anlayabildiğim kadarıyla duygu, biraz çocukluktaki cehaletten ve sorumsuzluktan kaynaklanan hesapsız davranma ve karşılıksız özel hissettirme durumudur. Yapacak bir şeyimiz kalmadığında veya meşguliyetten zevk alamadığımız için canımız sıkıldığında devrimci ve aydın olmaktan vazgeçiyor ve başkalarının hata yapma haklarını da onlara çok görüyoruz. İnsan sadece materyalizmle mutlu olmuyor, o aynı zamanda duygusal bir varlıktır denilince de hayat boyu çocuk kalma ve çocukça yaşamayı anlıyoruz. Oysa bu anlamda bile manasız yoğun meşguliyetin ve gereksiz bunalma hallerinin insanı haklı olarak duygusuzlaştırdığını, buna da tecrübe denilebildiğini ihmal ediyoruz. Ben bu tarzda sağlığa önem verme gereksinimimin yanı sıra sözgelimi futbol, politika, İstanbul’un büyüleyiciliği, tarihin esrarengizliği, güzel kadınlar ve dini samimiyet gibi pek çok meseleden soğudum. Artık tepkisizleşmeyi ve sadece insanların konuşma ihtiyaçlarına yardımcı olabilmek için buna benzer meseleleri anmayı yeğliyorum.

İnsanların bana sürekli anlatmak istediklerinden ve anlatabildiklerinden anlayabildiğim kadarıyla Türkiye’de –Çin, Hindistan, Brezilya, Mısır ve İran’a benzer şekilde- daha önce alışılmamış bir hale geçiş süreci yaşanıyor. İnsanlar bizzat sahiplendikleri her özentili durum için bile her şeye tenezzül edebilirken zamanla erişim kısıtlığı nedeniyle bunalıyorlar ve başka insanlara düşman olmayı tercih ediyorlar. Düşman oldukları esnada duyumsadıkları başarısızlık, pişmanlık ve lüzumsuzluk halleri dolayısıyla bir taraftan sürekli suçlayıcı oluveriyorlar, bir taraftan da duygulara geri dönmek istiyorlar. Oysa ergenlik dönemini geç de olsa idrak etme imkânına erişiyorlar. Bu dünyada herkesin eşit olamayacağını ve eşitsizliğin bir adalet olduğunu anlayabilecekleri esnada olguyu inkâr etme tercihini duygusallığın önemi yaklaşımıyla örtbas etmeye çabalıyorlar. En azından iyi niyetli insanlar özelinde konuşacak olursak –çünkü her söyleyeceğim herkese şamil kılınamaz-, söz konusu insanlar bir taraftan bunalırken bir taraftan hayattaki her gerekliliğe yetişememe kusurunu birlikte yaşıyorlar. Sonra bunlara duygusallıktan söz edildiğinde ve değerler hatırlatıldığında tebessüm ederek tepki veriyorlar veya agresifleşiyorlar. Gözleyebildiğim kadarıyla gitgide artan bir orta sınıf sosyalleşme tarzı olarak böyle bir gerçek var elimizde. Ben buna materyalistleşme demiyorum. Bu durumun yarattığı ve alışılmamış görünen yoğun hesaplı davranma alışkanlığı bir mecburiyet ve çare olarak vardır. Bizler bunu hem idrak edemiyor hem de garipserken saçmalıyoruz. Psikologların bunu çözebileceğini ümit etmek, her fırsatta aşktan söz etmek, kapitalizm yerine sosyalizmi benimsemeyi önermek ve din büyüklerini anlatarak dini samimiyetsizliğimizi suçlamak saçmalarken yaptığımız yanlış davranışlardan bazılarıdır.

Hayatta her olguyu somut bir nedene bağlama alışkanlığı ve bir karşılık beklemeksizin hiçbir şeyi yapmama tercihi –ben buna bilinçli çıkarcılık demeyi kaç defa uygun bulmuş ve bunu onaylamıştım-, sandığımızın aksine temyiz kabiliyetine sahip insan olmanın gereğidir. Temyiz kabiliyetinden yoksun insanlar arasında sanki her şeyde bu sloganı uygulama şansları varmış gibi sürekli sorgulama ve eleştirmekten söz etmenin de hiçbir işlerliği bulunmamaktadır. Okumak, sorgulamak ve eleştirmekten söz edenlerin büyük bir kısmı başka bir ezberleri bulunmadığı için aynı şeyleri tekrarlayarak bomboş ve faydasız yaşamaktadırlar. Yardım talebinize meselelere kendi kişisel hesabına göre müdahil olarak cevap veren insanların arasında yaşıyorsanız –bunun bir örneği İstanbul trafiği ve bürokrasidir- ahlak, din, eşitlik, değer ve ahlaktan söz etmek, hem gevezelik, hem art niyetlilik ve hem de saf iyi niyet diye bir şey varsa ona nispetle ahlaksızlık olacaktır. Hayatın bizzat varolan işlerliğini yargılamadan evvel onu tespit etmek iktiza eder. Ayrıca tespitten sonra değiştirme ve belki düzeltmeye yönelik bir ihtiyaç varsa yargılama anlamlı olabilir. Aksi takdirde şu veya bu bize uygun veya değil, şu veya bu demokrasi ve ahlak anlayışına uygun veya değil, hayat hayatına devam eder ve önünde yer alan engelleri de ezerek yol alır. Bundan söz etmek materyalizm olmadığı gibi kapitalizm kesinlikle değildir. Kapitalizm ve materyalizm, sosyal zekâsı gelişmiş ve sömürüyle kendine ayrıcalık yaratmış insanlar arasında geçerli ve anlamlı iki terimdir. Türkiye gibi ülkeler biraz küresel ve biraz da bölgesel güç dengelerinin ortasında çeşitli geçiş dönemleri ve kişilik hallerini yaşamakta ve hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Bu ülkelerde hala “seni seviyorum, sen farklısın” gibi cümleler işgörüyor ve bunlar özendirilerek bir de özleniyorsa çocuk kalmak bir kader demektir. Çünkü hayat herkesin çocuk kalmasına eşit ölçüde izin veren bir hayat değildir. Her durumunu sevgiyle ifade eden insanların arasında kaldıysanız, hiç konuşmayınız, sadece dinleyiniz. Hiç olmazsa daha büyük bir zararı bertaraf etmiş olursunuz.

Duyguların yitimini yaşıyoruz; çünkü aslında çocukken bile duygularla yaşayamayacağımız ve genellikle yanlışlıkları biriktirebildiğimiz bir hayatta yaşıyoruz. Bu hayat, hesaplarla biriktirilen işe yarar tecrübelerle yol alınabilecek bir hayattır. Yol alamadığınızda psikolojik sağlığınız, Allah’a imanınız, demokrasiniz, ahlakınız, devrimciliğiniz, milliyetçiliğiniz, değerleriniz ve aşklarınız hem bir işe yaramayacak, hem de oldukça geçici olacaktır. Bunu kabul edebilirseniz hiç olmazsa mevzuya yabancı olmaktan kurtulabilirsiniz.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort