DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20641601,33%
Ankara
12°

HAFİF YAĞMUR

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90

Akıl Nedir?

ABONE OL
25 Mayıs 2017 22:05
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Immanuel Kant’ın 1784 yılında kaleme aldığı “Aydınlanma Nedir?” metninin ilk paragrafındaki slogan çağımızdaki herkesin ortak ezberidir: “Aklını kullanma cesaretini göster!” Burada “cesaret” ile kastedilenin ne olduğunu kimse sorgulamazken “aklını kullanma” ve “akıl”ın ne olduğunu sanki herkes bilmekte gibidir. Madem “akıl” herkesin bildiği ortak bir anlama sahiptir; o halde neden birbirimize aklımızı kullanma gereğinden söz edip duruyoruz? Çoğunlukla “akıl nedir?” diye bir soru sorulduğunda “19. yüzyılın pozitivist aklını kastetmiyoruz” tarzında üretilen bir cevapla sonsuza değin ertelenen aklın içeriğinin yanında zihne başka bir sorun takılmaktadır: Akıl, her insanın anlamından emin olduğu müşterek bir araç veya kaynak ise, onu kullanmakla varlıksal olarak onun üzerinde konumlandırılan nedir? Aklı akılla kullanan akıl mı kastedilmektedir? Ya da Muhammed Âbid el-Câbirî’nin (1936-2009) Fransız yapısalcılarından çaldığı bir bakış açısı mı anımsanmalıdır? “Akıl”, oluşturulmuş ve öğretilmiş bir muhtevaya mı karşılık gelmektedir? Bu arada Michel Foucault’nun, “modern felsefe, aydınlanmanın ne olduğunu anlamaya çalışan felsefedir” sözünü ve 18. yüzyıl aydınlanmasında aklın ön plana çıkmasının ardından Batı felsefesinin 19. yüzyılda tarihe ve kültüre (tinsellik) ve 20. yüzyılda dile sarıldığını; ayrıca her seferinde aklın yeniden tanımlandığını göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Acaba biz, “sosyoloji, antropoloji ve psikoloji” bilmeksizin olmaz derken de aslında Batı’nın oluşturduğu “akıl” mümkün tek akıldır mı demiş oluyoruz?

Daha önceki yazımda “insan nedir?” diye sormuş ve emin olabildiklerim üzerinden bir cevap üretmiştim. İnsanın emin olabildikleri, yaşadıklarını dikkatlice tetkik ettiğinde kendi çıkarlarıdır. “Çıkar” denildiğinde de herkesin yine mesafeli ve soğuk tutumu geliyor akla, sanki herkes çok masum ve tertemizmiş gibi. Şimdi de çıkarlardan yola çıkmak makul görünüyor. Arapçada “akl” ismi, Türkçeye “bağlamak” olarak çevrilmekte ve kaynaklar “akıl”ın “bağlama aracı” olduğunu söylemektedirler. 10. yüzyılda Ebü’l-Hasen el-Eş’arî, 11. yüzyılda Ebû Hâmid el-Gazzâlî ve mesela 20. yüzyıldan John Rawls ile Paul Feyerabend, “akıl”ın ancak tecrübî veriler arasında karşılaştırma yaparak uygununu yine tecrübî bir gerekçe (çıkar) ile tercih etmeyi mümkün kılan bir araç olduğunu öne sürmektedirler. Gazzâlî’ye göre “akıl”, tecrübî olanlar arasında bir bağlama yapar ve karşısında kaldığı her şey kendisi için eşit ölçüde mümkün olduğu halde tercih edilebilir olanı tercih etmek için tecrübî bir sebep uydurur. Rawls’a göre eşit ölçüde mümkün olanlar arasından toplumsallık bakımından daha faydalı olanı tercih edebilmeye yarayan “akıl”, Feyerabend açısından ne iyi ne de kötüdür, sadece vardır ve ihtiyaç duyulduğunda ve işe yaradığında değerlidir. Söz konusu düşünürlerin tahlillerini sadece akıl aracılığıyla yapabildiklerini iddia etmek kolay değildir. Yine de “akıl”ı mana muhtevası olarak saptamak istediğimizde onun, kendisi açısından hep nötr olan olgu ve kavramları tecrübî veriler üzerinden birbirine bağlamak için yerleştirilmiş bir araç olduğunu söyleyebiliriz. Yani “akıl”, tecrübe söz konusu olmadığında her şeye karşı nötr yaklaşabilecek ölçütlere ve işlevlere sahiptir; ayrıca o, tecrübî olmayanlar hakkında ancak onların tecrübî uzantıları üzerinden konuşabilir. “Konuşma” da dilde gerçekleştiği için “akıl”ın içeriği, tecrübe ve dil tarafından önceden kararlaştırılmaktadır. Bu nedenle “Tractatus” adlı eserinde “düşünülebilir olan” ile “düşünülebilir olmayan” arasına bir sınır çizmeye çalışan Ludwig Wittgenstein, talep ettiği şeye erişmek için “düşünülebilir olmayan”ı da bilmesi gerektiğinin farkına varacaktır. Mesela “halüsinasyon”, üzerine ancak uzantılarından hareketle konuşulabilen bir varlık durumudur; aksi takdirde kimse halüsinasyonu evet tam da bu dediğimiz bir tarzda tanımlayamaz. Nitekim “psikolojik bir hâdisedir” denilerek ne olduğu sorusu sürekli ertelenen bir varlık durumudur “halüsinasyon”. İnsanlar kendilerine karşı dürüst olmayı önemsemediklerinden birbirlerine karşı dürüst davranmaktan korkmaktadırlar ve herkes birbirini kandırmaktadır. Şimdi aklını kullanmak ne demektir? “Akıl” harikulade bir imkân ise onu kullananın ondan üstün olduğu ve asıl kullananın ne olduğunun açıklanması gerektiği, hep felsefi bir boşluk olarak kalmaktadır. O halde anlamından emin olmamızın bu denli güç olduğu kavramları neden birbirimizin aleyhine ve özellikle aşağılamak için kullanıyoruz?

Batı felsefesinin 20. yüzyılda hatırladığı ve aslında 11. yüzyılda İbn Sînâ ve Ebû Hâmid el-Gazzâlî tarafından anlatılmış olan “tekâfüü’l-hücec” veya “tekâfüü’l-edille”ye (“delillerin denkliği”) temas ederek sonlandırmak uygun düşer. Foucault’nun her şeyi iktidarla ilişkilendirerek birer anlatı veya Platoncu anlamda “büyük yalan” ilan ettiği “oluşturulmuş/öğretilmiş akıl içerikleri”, aslında akıl karşısında her şeyin tahlil etmek bakımından eşit ölçüde mümkün olduğu anlamına gelen “delillerin denkliği”nden yola çıkılarak yaratılmıştır. David Hume’un “İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” adlı eserinde radikal tarzda sahiplendiği bu ilkeyi onun örnek tahliliyle somutlaştırabiliriz: “Ensest ilişkinin ahlaka aykırılığı akılla kanıtlanamaz!” Tekrar sorarsak ne kaybederiz? Akıl nedir, onu kullananın ona göre durumu nedir? Aklı kullanmak için ondan üstün olan ben yine akla başvuruyorsam ben kimim ve irademin temeli nedir? Aklı sahiplenenler için “akıl”, bir taktiksel unsur mudur, yoksa başka bir şey midir?

Ek: Diyarbakır buluşmasının ülkemiz için hayırlı olmasını ve dershane tartışmalarının yurdun aleyhine dönmeksizin müşterek bir noktada çözümlenmesini dilerim. “Vefa”, güzel bir duygudur ve Türkiye’nin daha iyi olmasında emeği bulunan herkese karşı vazifemizi hatırlamamız lüzumludur. Farklılıklar tehdit olarak algılandığında kendimizden de korkmaya başlarız. Bu arada herkesin de ülkesinin politik iradesinin yanında olması “devlet” kavramının sahipleniliyor olduğunun göstergesi için değerlidir. Türkiye’deki herkes kıymetlidir.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort