DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Gregorius ve Ömer’in Hayal Ettiği Kadın

Gregorius ve Ömer’in Hayal Ettiği Kadın

ABONE OL
1 Ağustos 2023 23:16
Gregorius ve Ömer’in Hayal Ettiği Kadın
1

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsan; var oluşunu, var oluşunun yeri olan evreni hep merak etmiştir. Bu merak bazen insanı Raimund Gregorius gibi bir gezgin yapmış, bir gece ansızın Lizbon treni ile Prado’suna kavuşma adına sınırları aşmıştır. Yahut Ömer olmuş, bir vapurda Nasuhi ile sohbet ederken Macide’ye vurulmuş ve İçindeki Şeytan’a doğru yol alırken bir anda kendini Macide’nin koynunda bulabilmiştir. Özellikle yaşadığı çevrenin bir ürünü olarak insan, ezoterik yaşantıların da etkisiyle kendini soyutluğun derununa bırakabilmektedir.

İnsan, şehirlerin katılaşmış ruhsuz betonlarının arasından bir yerlere kaçmak ister. Bazen adı bir yolculuk olur bazen de her şeyden ve hatta kendinden kaçış. Kendini büyülü bir dünyaya bırakmak ister insanoğlu. Yüreğinde, zihninde ve duygularında yeri kalmaz yeni imgelerin yeri. Eline bir kitap alırcasına yahut dolu valizleriyle uçsuz bucaksız enginlere dalmanın hülyalarının akışına bırakır kendini. Bütün bunlar bir hastalık nedeniyle değildir. Belki bir yalnızlık belki de tek başınalıktır yaşanan. Ya da sadece başkalarının olmayışı mıdır bu yaşananlar? İnsan, yanında Nasuhiler varken de yalnız olamaz mı? Yahut Bern’deki evinde oturup öğrencilerinin Latince defterlerini düzeltirken Portekizli Amadeu İnacio de Almeida Prado’yu arama ihtiyacı nerden hasıl olur?

İnsan, kendisinin dışındaki gerçekliklere gözünü kapar çoğu zaman. Toplumun değer yargılarının esiri olmakla birlikte kimi zaman bir iç savaşımın ortasında bulur kendini. Verdiği bu amansız mücadelede, Raimund Gregorius gibi ya uzaklarda arar rüyalarındaki gerçekliği ya da Ömer gibi peşine düşer Macide’nin. İkisi de farklıdır. Ama içlerindeki şeytan, onlara olmadık şeyler yaptırır. Çünkü ikisi de içlerindeki şeytana esirdirler.

Raimund Gregorius ile Ömer’in hikâyelerine bakıldığında bu büyüleyici sürüklenişe şahit olmamak elde değil. Olabildiğince büyük kalabalıkların içerisinde artık ruhunun bile ağır geldiği Gregorius ve arkadaşı Nasuh ile gemi yolculuğunda sohbet ederken denizin dalgalarının kalabalıklarına kendini bırakan Ömer’in yaşadıklarını birbirine benzetmemek ne çare?

Gregorius şehirlere taşan bir kalabalığın ortasında yaşıyordu. Ömer ise İstanbul’un varoşları ona dar geliyordu. Biri Lizbon gecelerinin koynuna hayallerini bıraktığında öbürü Haliç kenarlarında Macide’ye savruluyordu. Dalgalara karşı baş edemeyen ama bir o kadar da yara alan iki kaptanın limana ulaşma ümidini barındırıyordu sanki. Dönemin sosyo-politiğine en derin nefretiyle öfke duyarken Gregorius; umutsuzluğun yalnızlığını yaşıyordu Ömer.

Antik diller öğretmeni olarak Gregorius, yalnızdı. Bizler gibi… etrafında bolca insan olan ama ona rağmen kendisini hep tek başına bulan… oysa Gregorius’un yanı başındaki kadının Portekizce etkili konuşması, onun hayatını alt üst edecek bir darbe vurmuştu yüreğine. Ki Ömer de Emine’nin yanındaki Macide’yi dinlerken gözü Nasuhi’de ama kulakları, yüreği ve hatta ruhu Macide’ye yelken açmıştı. Raimund Gregorius, aşkın kahramanı edasıyla bir dedektif gibi iz sürerken hayatı, aşkı, yalnızlığı, özveriyi, cesareti, ölümü ve zorbalığı ruhunda hissediyordu. Bir iç konuşmanın dile gelmiş türküsüne benzese de her şey, acıklı bir hikâyenin de duygusuz başrolündeki aktörünü andırıyordu. Engin dağlardan kopup gelen bir iç kopuşun ayak sesleri gibi içsel dünyasını karartıyor yahut sorguluyordu.

Ömer ise, sahilin maviliğini mehtaba benzetiyordu o an. Susamış gönlüne Nasuhi’nin demlerini derman yapıyordu. Oysa Ömer, izinde hayat boyu yürüyeceği Macide’sini aradığında Gregorius misali önüne çıkan ilk trene atlayarak hayallerine yelken açmıştı. Öyle ki “Macide!” diye bağırdığında yanı başındaki Emine’yi fark edememişti bile. Ömer, çarpık bir toplum ilişkisinin temsilidir oysa. O, üstün yeteneklerine rağmen gerek fiziksel görünümü gerekse de toplumun güzellik standartlarına uymayan yönleri nedeniyle dışlanmışlığın verdiği bir ızdırabı temsil eder. Cesaretinden ve sadakatinden ödün vermese de peşi sıra gideceği Macide’ye evini açacak kadar da fedakârlık örneği gösterir. Bir gün odasında oturduğunda şu sözleri sarf eder kendi kendine: “Benim edebiyatla işi olmayanla ilişkim olmaz aslında ama ben sevinçleri yüzüne yansıyan bir çocuğun sevinçli edasına benzer bir ruh hali ile düşüncelerime dalarım.” der.

Sonra Prado’yla tanıştı Gregorius. Aslında onu bu yola sevk eden neden, köprüde tanıştığı kadındı. Bir kadın, bir erkeği bu kadar mı etkiler dedi kendine. Ve döndü yüzünü Gregorius: “Tanrım, o kadın yoksa senin ruhunu üflediğin o muhteşem kişi mi?” dedi. Bu iç çekişme Gregorius’u Prado’ya götürürken onunla ilişkisi olan herkesi tanımaya sevk ediyordu. Tanıdıkça hayranlığı artıyor, Ömer’in Macide’ye duyduğu aşkı andırıyordu. “Peki kim bu Prado Tanrım!” Dedi Gregorius. Ömer ise “Macide, Bedri’den nefret ediyorum. Seni onunla değil; onu senin yakınında bile düşünmek istemiyorum.” dedi.

Sonra Gregorius bir merdivene oturdu. Ömer’in bahçeli bir evin balkonunda Macide’ye veda ederken takındığı tavır gibi “Şu an bu merdivende oturup, olduğumdan başka biri olsaydım ve ikinci seçeneği seçseydim ne olurdu Prado?” diye fısıldadı içinden. Cevabı olmayan bu soruya Ömer şöyle cevap vermişti Macide’yi hayal ederek: “Ben ikinci seçenek olarak içimde bir şeytan taşıyorum.” dedi ve oradan uzaklaştı.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort