DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Filistin Sorunundan ve Edward W. Said’den Ne Öğrenmelidir?

Filistin Sorunundan ve Edward W. Said’den Ne Öğrenmelidir?

ABONE OL
6 Ocak 2024 14:20
Filistin Sorunundan ve Edward W. Said’den Ne Öğrenmelidir?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsan yaşanılan dünyada birçok şekilde öğrenebilir. Bunlardan bir tanesi ve en kalıcı olanı kişinin kendi deneyimiyle öğrenmesidir. Eğer okunmuş kitaplar da var ve kişi kavramlar ile deneyimler arasındaki ilişkilere hâkimse; her bizzat deneyimlenen genelleştirilmek üzere not edilebilir. Birinci çeşit öğrenmede sürenin yeterli uzunluğu ve deneyimlerin aynı çerçevede korunan tutarlılığı önemlidir. İkinci bir çeşit öğrenme izleyerek öğrenmedir. Bu kimi zaman bir sosyal çevre içerisinde bir şeylere maruz kalma yoluyla gerçekleşebilir. Kimi zaman da uzaktan izlerken bir şeylere maruz kalmış olma pozisyonuyla gerçekleşebilir. İzleyerek öğrenmenin bir varyantı da müdahale olanağı bulunmazken bir meselede taraf olarak yaşanılan deneyimlerdir. Bu çeşitten öğrenmenin bir örneği İsrail ile Filistin arasında 1917 yılından bu yana süregelen deneyimlerden edinilebilmektedir. Hadiseleri dışarıdan dikkatle izleyen ve iyi niyetle akıl yürüten insanlar, İsrail ile Filistin arasında özellikle 1948, 1957 ve 1967’den itibaren yaşanılanları insana dair kapsamlı bir fikir edinmek için değerlendirmektedirler. Bunun yanı sıra duyarak, sadece okuyarak veya sosyal medyadaki diyalogları izleyerek gerçekleşen öğrenmelerden de söz edilebilir. Edward W. Said’in öğrenimi özellikle birinci şeklin, ayrıca kimi zaman ikinci şeklin ürünüdür. Ona daha önceki öğrenimleri ile katılıp da erken yaşta hayatını kaybeden bir diğer gerçek aydın Frantz Fanon idi.

Said’in Filistin sorununa dair en önemli teşhisi ve itirazı uluslararası seviyede güçlü olanların haklı olmalarına ilişkindir. Bunun anlamı bir taraftan isabetli bir şekilde başarılı, zengin ve güçlü olanların sadece bu özelliklerinden dolayı haklı olmamaları gerektiğidir. İnsan doğasının tarihsel ve olgusal bir hakikati olarak bu vakıaya itiraz edilmesinin Platon’dan beri birçok örneği bulunmaktadır. Bunun ikinci ve daha isabetli bir anlamı ise, mağdur ve mazlum insanların uluslararası (küresel) dünyada kendilerini doğru ve yeterli temsil etmeleri, anlatabilmeleri, kendi bölgelerinde doğru icraatlar ortaya koymaları ve olası manipülasyonlara karşı adil biçimde güç elde etmeye uğraşmalarıdır. Buradan itibaren “güç ne demektir?” veya “güç olmak ne demektir?” sorusu anlamını yitirmektedir. Çünkü Said bu soruların cevabını vermektedir. Batı’yı, uluslararası dünyayı veya küresel toplumu reddetmek yerine onlar içinde kendine bir temsil ve ifade imkânı bulmak gerekmektedir. Sosyal medya kuşkusuz önemli bir imkândır, ama yeterli değildir. Çünkü post-truth ve stupidity üzerine oluşmuş uluslararası bir literatür mevcuttur. Doğru insanlar ile sahteleri ve hakkaniyetli olanlar ile fırsatçıları ayırt etmek gitgide zorlaşmaktadır. Frantz Fanon ve Edward W. Said’in kendilerini sol düşünce içerisinden ifadelendirmeyi seçmeleri bu vakıa ile ilgiliydi. Elbette bununla da yetinmediler ve daha ileriye gittiler. Her iki aydın da Müslüman insan ve toplumların mağduriyet ve masumiyetlerine özellikle yer verdiler. Aslında insan dediğimiz canlı ve toplumsal etkileşimlere mecbur varlığın birbiriyle olan karşılaşmalarına yoğunlaşarak insan haklarının kapsamını genişletmeye uğraştılar. Yahudilerin ve başka birçok toplumsal kesimin uluslararası dünyada kendilerine yer bulmaları da benzer bir kapsam genişletmesi girişimiyle mümkün olabildi. Günümüzde postmodernizm üzerinden Fransa ve hermenötik ya da varoluşçuluk üzerinden eğer Almanya tüm dünyada entelektüel bir etkinliğe sahipse bunu biraz da kendi aydınlarının ABD’deki mevcudiyetlerine borçludurlar. Yahudi lobisi veya Ermeni lobisinin ABD’deki siyasal ve ekonomik etkinliklerinden bazı olumlu dersler çıkarmak gerekmektedir. Her kazanım içeren deneyime sadece karşı çıkarak insanlar hiçbir şey öğrenemezler. Özellikle Müslüman toplumların gayrimüslim insanlarla ilişkilerindeki güncel sorunlar varoluşsal zıtlığa veya mücadeleye değil, toplumsal ilişki koşullarına bağımlıdır. Bunun anlamı şayet Müslüman toplumlar kendilerini geliştirebilirlerse her sorun için çözüm üretebilirler. Bu nedenle Amerikan kongresinde Türkiye ve başka İslâm ülkelerinin güçlü lobilerinin olması gerekmektedir. Bu tür profesyonel ihtiyaçları dinle veya İslâm ile de kelâmî ve fıkhî anlamda hemen ilişkilendirmemek, ancak üzerine konuşulabilecek birtakım deneyimler teşekkül ettikten sonra yorum yapmak gerekir. Fanon ve Said bütün bunları kastettiler ve aslında özellikle Said bunları uzun uzun yazdı. Said’in Müslüman aydın ve toplumlara, bilhassa Arap siyasal lider ve aydınlarına yönelik eleştirileri bütünüyle bundan ibaretti. Bir ara maalesef Said de umutsuzluğa kapılmış ve bu gelişememe sorununun Kur’ân-ı Kerîm’den kaynaklandığını düşünmüştür. Onun bu konudaki yanılgısı, söylediklerinin İslâm’a uygun değilmiş gibi algılanmasından ve insanların günlük yaşamın basit doğrularını anlamakta gecikmelerinden dolayı gerçekleşmiş olabilir.

Filistin’e dair adlandırma Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra başka ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başkadır. “Filistinli” kimliği İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap ve Müslüman kimliğinden ayrılarak evrenselleşmiş ve hatta dünyadaki bütün masum ve mağdur insanların ortak kimliği gibi kabul edilip tartışılmaya başlanmıştır. Arapça ve Müslümanlık –Edward Said’in belirttiği üzere- çok kıymetlidir, fakat uluslararası arenada insanlığın öne çıkartılması gerekmektedir. Çünkü insan denildiğinde bunun içine herkes dâhil olabilmektedir. Filistinlilerin uğradığı saldırılar ve haksızlıklar insanlığa yapılmış saldırı ve haksızlıklardır. Bu çerçevede olabildiğince dikkatli, ölçülü, etkin ve verimli bir üslup ve yönteme gereksinim duyulmaktadır. Bu arada buradaki dikkat ve ölçü ekonomik düşünce, üretim ve verimliliğe de olumlu yansıyabilir. Çünkü ekonomi özellikle günümüzde her şey olduğu için bu tür çatışmalar meydana gelmektedir.

 

[1] Bkz. Edward W. Said, The Question of Palestine, New York: Vintage Books, 1980; a.mlf., Culture and Imperialism, Vnew York: Vintage Books, 1994; a.mlf., Peace and Its Discontents: Essays on Palestine in the Middle East Peace Process, New York, London: Vintage Books, 2. Basım, 1995.

[2] Edward W. Said, Orientalism, New York: Penguin Books, 4. Basım, 2003, s. 335-336.

[3] Edward W. Said, Beginnings, Intention and Method, New York: Basic Book, 1975, s. 81-86.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort