DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Dogville: İbn Haldûncu ve Avrupalı Kavramlar ile “Köylü Zihniyetinin” Dünya Tasavvuru Nasıldır?
  • Genç Ufuk Derneği
  • Felsefe
  • Dogville: İbn Haldûncu ve Avrupalı Kavramlar ile “Köylü Zihniyetinin” Dünya Tasavvuru Nasıldır?

Dogville: İbn Haldûncu ve Avrupalı Kavramlar ile “Köylü Zihniyetinin” Dünya Tasavvuru Nasıldır?

ABONE OL
26 Ocak 2018 16:30
Dogville: İbn Haldûncu ve Avrupalı Kavramlar ile “Köylü Zihniyetinin” Dünya Tasavvuru Nasıldır?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kavramsal köylülük üzerine başlattığım kendi tartışmama devam etmek istiyorum. İbn Sînâ, İmam Gazâlî, İbn Rüşd ve İbn Haldûn gibi Müslüman düşünürlerin yanı sıra Aristoteles, Georg Friedrich Wilhelm Hegel, John Stuart Mill, Karl R. Popper ve John Rawls’un, ayrıca Namık Kemal, Peyami Safa, Frantz Fanon, Cemil Meriç ve Edward W. Said’in yoğunlukla işledikleri ve tartıştıkları bir meseledir bu. Bu saydığım isimler ve başkaları, “sonradan görme” insanların doymayan açlığından Allah’a öyle bir sığınırlar ki, dini metinlerdeki Azâzîl, İblis veya Şeytan olaya şaşırır ve o bile dua etmekten kendini alamaz. 5 Aralık 2003 tarihinde Türkiye’de gösterime girmiş Dogville adlı uzun metrajlı Fransız sinema filmi de suç ile kurbanlık, ahlaklılık ile bilinç koşulları arasındaki ilişkilerin yanı sıra arka planda özellikle köylülüğün nasıl bir şey olduğunu işlemiş ve sonunda mahkûm etmiş bir filmdir. Belli ki Fyodor Dostoyevski’nin ünlü Suç ve Ceza adlı romanının bazı çağdaş değerlendirmeleri devam etmiştir. Bunların tamamında gücün onaylandığını ve aslında tabiata teslim olmanın içten içe desteklendiğini görmek ve bu arada içine düştükleri çelişkiyi öylece ortada bırakmış olmalarına tanıklık etmek de ilginçtir. Demek ki insan aynı zamanda çelişkili bir varlıktır. Peki, çelişkili bir varlıktan ahlak doğabilir mi?

Dogville, kirlenmiş kentli bir dünyadan kaçan bir genç kızın hayatını ve bir bakıma kişisel gelişimini anlatmaktadır. Temiz bir dünya varmış da kent ona kıyasla kirliymiş gibi zannetmektedir. İbn Haldûn’un bir yanlışı buydu bence, o da medeni yaşamı kirlilikle itham etmişti. Günahlar şehirleştikçe artıyormuş, imkânı olmadığı için yanlış yapmayanlar temiz olmayı hak ederler mi acaba? Lars Von Trier, şaşırtıcı bir iş çıkardığı bu filmde, bir tiyatro dekorundan bir sinema filmi çıkardığı kimi yeri çok yavaş ve sıkıcı bu filmde, bir köy veya kasaba halkına tesadüf eden kentli ve güçlü bir genç kızın başına gelenleri izleyiciye tahlil ettirmek istemektedir. Adı Grace olan bu genç kız, gangsterlik ile kendisine bir güç imparatorluğu yaratmış babasının güçsüz insanlara karşı önyargılı olduğunu düşünmekte ve güçsüzlerin birer kurban olduklarını, eğer ahlakı veya hukuku ilgilendiren bir yanlışlık yaparlarsa bunların affedilip hoşgörülmeleri gerektiğini düşünmektedir. Babası ise, bir insan kurban bile olsa kötülük yapıyorsa acımaksızın cezalandırılması gerektiğini, yoksa tabiatta düzenin bozulacağını; ille de bir hoşgörü yapılacaksa kurbanın kötü fiiline karışmış iyi niyetin objektif bir yolla saptanması gerektiğini kabul etmektedir. Grace, köylülerde bir hikmet varmış gibi onlara minnet ederek aralarında yaşamayı arzu eder ve onların her taleplerini yerine getirmeye uğraşır. Onlar da elbette cidden kendilerinde bir hikmet olduğu intibaına kapılırlar ve bu kıza her şeyi yapmanın mubah olduğuna karar verirler. Birbirlerinden habersiz ve haberli bir şekilde Grace’i bedensel, psikolojik ve cinsel olarak kullanırlar. Bedensel ve psikolojik olanları anlayışla karşılayan Grace, iş cinselliğe geldiğinde isteksizdir ve bu tepkisi nedeniyle ona suçlu muamelesi yaparak ona ceza verirler. Sonra gün içerisinde sırayla her erkek, çocuktan ihtiyar âmâ amcaya varıncaya değin, Grace’e tecavüz etmeye başlar. Güvendiği tek kişinin ondan karşılık beklemediğini düşünür -sanki böyle bir dünya varmış gibi, oysa beklenilen karşılığın adil olması önemlidir- ve nihayet o kişi de kendisine onca sevdiğini söyledikten sonra hem tecavüz eder, hem de onu ihbar eder. Köy halkı yeterince kullandığı Grace’ten kurtulmak isterken babasını karşısında bulurlar ve artık ahlak felsefesi ile siyaset felsefesinin, dini metinler ve bilimsel analizlerin merkezini içeren bir diyalog başlar baba ile kız arasında. Gerçekten de kötülük için birçok gerekçe bulunabilirse de o kötü fiillere karışmış iyi bir tasarrufu yapabilmek herkes için muhakkak mümkündür. En azından kötülüğü daha da artırmak yerine, onu azaltmak denenebilir. Nitekim özgür irade oradadır, yoksa dünyada kurban olmayan insan bulunamaz. Bu bakımdan Hıristiyanlığın asli günah kavramı ve Fransız rasyonalizmi ile İngiliz deneyciliği arasındaki kavşakların bileşkesi bir aşamaya varılması da hedeflenmiştir. Filmin ilk 90 dakikası sıkıcıdır, sonraki bir saatte olaylar gerçekleşir ve son 30 dakikalık kısımda olaylar bağlanır. Bir köylü veya kasabalının kentli ile eşitlenme talebi ve ahlak söyleminin aslında, Friedrich Nietzsche’nin işaret ettiği üzere, bir tür taktiksel davranış olduğu ve onun emek vermeksizin bir imkâna eriştiğinde en kötü insan olacağı anlatılmıştır. Bence bu vakıa, bedevi, köle, proletarya, köylü ve sonradan görme niteliklerinden her birinin tabii kaderidir. Nitekim Bakara suresinde Hz. Musa Aleyhisselâm ile Mısırdan kurtulmuş Yahudilerin İlâhî ihsanları beğenmeyerek eski kölelikten kalma yemeklerini özledikleri anlatılmaktadır.

Kimsenin kafasını karıştırmaya çalışmıyorum. Herkesin kendini muhasebeye çekmesi için yazıyor ve meseleleri belirginleştiriyorum. Soru şudur: Bir “Köylü” dünyadan ne bekler ve nasıl konuşur, nasıl davranır? Dogville, onun kentli insanla eşitlik beklediğini ve bunu da emeksiz ve hemen talep ettiğini, ulaşınca da herkese kötülük yapmaya çalışan bencil bir adam oluverdiğini anlatmaktadır. İslâm’ın vahiy kitabı Kur’ân-ı Kerîm’de yerilen bedevi, İbn Haldûn’un bir bilinç-öncesi dönem bulduğu ve aslında kötülediği bedevi, Avrupalıların kentli aydınlanmış kentli insanın karşısına koyduğu köylü ve Frantz Fanon ile Cemil Meriç’in şikâyet ettikleri “sonradan görme aydın” tastamam aynı mıdır? Bence evet aynıdır. Bu arada bir bağlama işaret etmek gereklidir. Peygamberleri, büyük toplumsal liderleri ve ahlakı ile insanları utandırmış istisna kahramanları bir yana bırakıyorum. Çünkü bunlarda teorize edilmesi güç bir asalet vardır ve bunların yaşam stratejisi farklıdır. Sıradan insanların yaşamlarını anlamaya çalışıyorken zorlanıyoruz, bunlarınkini nasıl anlayabilelim? Üstelik bunlara iltifat yapmakla anladığını sanan insanların arasında teşhis parametrelerini icat etmek kolay mıdır? Fârâbî ve İbn Sînâ daha evvel bunu denedi, siyasi bazı oluşumlar bunu suiistimal etti, Gazâlî de her ikisini yaptığına pişman etti. Sonra Hegel bunu denedi, onunkinden kötü tecrübeler açığa çıktı. Avam hakkında konuşulabilir, ama havas hakkında teori üretmek kolay değildir. Aristokrat insanlar için bile teori geliştirebiliriz, ama havas insan hakkında susmak gerekir. Aksi takdirde Kitâbü’l-İbrîz’i anlamak da kolay olurdu herkes için. Kime oku dediysem, tepkisi beni söylediğime pişman etti. Dolayısıyla bizim burada söylediklerimiz, üst-insan diyebileceğimiz havas veya kahraman insanları ya da Peygamberleri bağlamamaktadır. Onlar değişik insanlar.

Modern ve çağdaş devletler düzeyindeki tecrübeler ve Türkiye’nin kentlilik planlaması açısından bu konuya devam edeceğim. Görebildiğim kadarıyla Cemil Meriç’ten bu yana az kimse bu konuyla ilgilenmiştir.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort