Bahar gelmiş, nisan gelmiş, ağaçlar gelin gibi olmuş da geçmekde.
Her bahar dünya Cennet gibi oluyor. Kara kış sonrası umut oluyor, huzur veriyor.
Derken bir yerlerden acı dünya gerçekleri çıkıveriyor. Zalim haçlılar can yakmaya, umut yıkmaya kaldıkları yerden devam ediveriyor.
3 Nisan’da olan…
100’lerce hafızı katlediyor, haçlı Amerika, üstelik Afganlıların eline tutuşturdukları bombalarla. Afganlıları Afganlılara kırdırıyor.
Hazreti İsa’yı çarmıha gerdiğini sandığından beri zulmeden haçlı durulamıyor, kuduruyor. Kendine inanmış, fazla insan göremeden Rabb’imizin himayesine giren Hazreti İsa’dan beri azıtan haçlı zihniyeti, bir çağı karartan haçlı zihniyeti.
Orta Çağ namı diğer karanlık çağ; manastırların ellerinde ne var ne yok sattığı, dinin kiliseye para kazandırma maksatlı kullanıldığı, rahiplerin diktatör olduğu, Musevilerin Müslümanların paganların yok edilmesini kendine düstur edinmiş, utanç dolu yüzyıllar.
Manastırdaki azınlıklar dışındaki köylü fakir, köylü hasta, köylü insan sayılmıyor.
İnsan olabilmesi için haçlı seferlerine katılması gerekiyor. Haçlı seferlerinde ölürse endülijans oluyor, yani affedilmeyen günahları da affediliyor. Ne kadar Müslüman, Musevi, pagan öldürürse o kadar kıymetli oluyor.
Papalık monarşisi ilan ediliyor, Avrupa bir oluyor. Şer ortaklığı kuruluyor.
Günahtan kurtulmak kolay, bir günah çıkartmaya bakıyor. Kiliseler her türlü arınmanın menüsünü belirlemişler. Paran olsun kafi. Fakirsen ya açlıktan öl, ya da cüzzamdan. Fikrin varsa kiliseye karşı, şeytansın ve yanmalısın ya da boğulmalısın, yada akla hayale gelmeyecek işkencelere maruz kalmalısın.
Avrupa karanlık çağda zulümle kararırken Endülüs Emevileri, ilim ile yatıp ilim ile kalkıyorlardı aynı Avrupa’nın bir ucunda. İslam ile tanışmıştı o uç. Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd; eski filozofların kitaplarını, çevirip bilim ile İslam’a hizmet ediyorlardı. Derdi ilim idi derdi rabbinin rızası idi, o ucun sadece.
Kalan Avrupa ise kudurmuş köpek gibi nereye saldıracağını bilemez haldeydi. Rabbimiz azıtana da verir daha da azıtsın diye. O günlerde dünyaya sığmayan Avrupa, gözünü okyanuslar ötesindeki Amerika’ya dikti. Uzak Amerika koruyamadı kendini açgözlü Avrupa’dan. Doğayla barışık yaşayan, kendine medeniyetler kuran, gökyüzünü keşfetmiş, yıldızları yol edinmiş, altından kütüphaneler yapmış medeniyetleri birkaç yılda yok etti Avrupalı. Avrupalıya göre Hristiyan olmayan hele de, birden fazla tanrıya inanan İnkalar mesela, çeşitli yöntemlerle katledilmeliydi. Koskoca Amerika boşaltılmalıydı.
Bizonu kadar Kızılderili dolu Amerika’yı bizonsuz bırakması birkaç yılını aldı sadece. Bizon biterse Kızılderili de biter bunu öğrenmişti.
Temeli katliam üzerine kurulu Amerika’da bugün silah almak ekmek-peynir almak kadar kolay.
Amerika’nın Güney Dakota eyaletinde beşten fazla Kızılderili’yi arazisinde gören onları vurabiliyor. Bu güne, o günlerden kalma bir yasa. Canavarlığın kanun yapılmış hali. Dünyanın ilk yazılı anayasasından bir madde. Medeniyet tek dişi kalmış lafını Mehmet Akif Ersoy, bunlara bundan dolayı söylüyor, az bile kalıyor.
Karanlık çağda zalimleşen Avrupa’nın, mutasyon geçirmiş, çirkin, insanla alakası kalmamış canavarının adı, Amerika.
Avrupa mutasyonu canavar Amerika’nın son işi Afganistan’da hafızlık kursunu bombalamak. 200’ün üzerinde ümmete umut olacak hafızı şehit etmek. Üstelik bunu bir başka Afganlıya yaptırıyor.
Ülkesine, milletine hainlik edecek zihniyette, insanlıktan nasibini alamamış Afganlılara silah satıyor, bomba satıyor başka Afganlıları öldürsün diye. Parası olanın silah alabildiği, kalan, Afganlıların fakir bir hayat sürdüğü Afganistan. Cahil kalsın istenilen Afganistan.
Ekonomisi silah üzerinden yürüyen, Avrupa’nın mutasyon geçirmiş canavarı Amerika, bir milletin çocuklarını, hafızlarını elinden almıyor, bir de umutlarını alıyor, bir de ilmini alıyor, bir de nifak tohumları ekiyor.
Ayağa kalkamasın diye bir Amerika’nın bir Rusya’nın elinde oyuncak olan Afganistan, mazlum Afganistan, biçare Afganistan. Türkiye Cumhuriyetini ilk tanıyan devletlerden Afganistan.
Türkiye’de okuyan birkaç Afganlı öğrenci ile sohbet etme fırsatım olmuştu. Hallerini sordum onlara, dertlerini sordum onlara. Ülkemizi seviyoruz, aileye bağlı bir milletiz, adetlerimizi seviyoruz, ülkemize dönmek istiyoruz dediler. Taliban bizim gibi okuyanlardan hoşnut değil dediler. Ailelerimize baskı yapıyor dediler. Ülkede karışıklık çıkarmak isteyen başka guruplar da var dediler.
2001’de ikiz kuleleri saldırıya uğradı diye Afganistan’a ve Irak’a savaş açmıştı. Vatandaşları için Amerika(!)
Vatandaşları dahil kimseyi inandıramamıştı bu savaşına. Şimdi ne diyecek dünyaya. 100’lerce hafızı niye katlettin. İcazet öncesi, huzur umudunda olan Afganistan’ı niye karanlığa gömdün?
Efendimizin döneminde Bi’ri Maune hadisesinde 70 tane kurra hafızı şehit edilmişti. Cahiliye devrinin üzerine güneş gibi doğan İslam’a zarar vermek Müslümanların umutlarını yok etmekti amaç.
Nasıl üzülmüştü efendimiz. beddua etmişti, daha doğrusu zalimlikleri Allah’a şikayet etmişti. ” Allah’ım! Onların durumlarını, sana havale ediyorum. Ey Allah’ım! onların yıllarını, Yusuf peygamberin kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına darlık getir.”
Amin!
Amerika’yı keşfedip Kızılderilileri katledip Afrikalıları kendilerini köle eden Avrupa’ya, dersini Fatih Sultan Mehmet verdi. Bir Osmanlı, İstanbul’u fethetti ve karanlık çağı kapattı. Yeni bir çağ açtı. Aydınlık çağı, yakın çağı açtı.
Avrupa’nın köylüsünü, fethettiği yerlerdeki iskan politikalarıyla aydınlattı.
Sonraki yüzyıllarda huzur buldu Avrupalı köylü.
Huzur buldu dünya.
Çok şükür
Bize kışın ardından baharı yollayan Rabbim bizi kayırır, kollar. Yollar, yeni bir Fatih Sultan Mehmet ümmete, belki de yolladı. Belki de bu huzur fethi gene bir Türk’e nasip olacak. Belki de Afrika’da, Balkanlarda ümmete umut olan liderimizdir bu fatih.
Fatih’in toplarını karadan yürüttüğü gibi toplarını yürütüyordur. Rabbimin, haçlıya tokadı olacağı o güne hazırlanıyordur.
Rabbim onun yar ve yardımcısı olsun.
Zalimler için yaşasın cehennem.
SIDDIKA TERZİ
News
