DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20641601,33%
Ankara
12°

HAFİF YAĞMUR

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Her İnsan Duygusaldır

Her İnsan Duygusaldır

ABONE OL
2 Kasım 2020 23:19
Her İnsan Duygusaldır
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Søren Aabye Kierkegaard’ın Fear and Trembling (Korku ve Titreme) adlı kitabı insanın yaşadığı hayatta ihtiyaç duyduğu en önemli olgu ve kavramın güven olduğunu çok başarılı anlatmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’in tarihyazımında Hz. İbrahim ile Hz. İsmail arasındaki ünlü kurban hâdisesi Eski Ahit’in anlatımında Hz. İbrahim ile Hz. İshak arasında meydana gelmiş şeklinde görünmektedir. Kierkegaard, kurban olmaya aday oğul İshak’ın babasına kendini teslim edişini insanın yaşadığı dünya açısından değerlendirmektedir. Bu gerçek hikâyede akıl, bilim, felsefe, medeniyet, para ve insani tutkuları aşan iki önemli nokta vardır. Bir tanesi, Peygamber olduğu kabul edilmiş bir baba ile öz oğlu arasında gelişmiş güven ilişkisidir. Kitap, bunu teslimiyet olarak işlemektedir. Çünkü bu güvenin bir baba ve bir oğul arasındaki ilişkiyi aşan bir kaynağı mevcuttur. İkincisi ise, Kierkegaard’ın her zaman dikkat çektiği noktadır: İnsan duygusal bir canlıdır. Buradaki duygusal niteliği için iki farklı çevirmen çevresi, Cambridge ve Princeton çevresinden C. Stephen Evans, Howard V. Hong ve Edna H. Hong çeşitli açılımlarda bulunmaktadırlar. Kabaca Kierkegaard’ın bahsettiği ve benim burada işaret ettiğim duygusallık, mantıklı olmanın zıddı veya ona kıyasla ikincil olan insani özellik değildir.

Kierkegaard, Fear and Trembling adlı eserinde, Sokrates’ı da anmaktadır ve ona ölüm hükmü haber verildiğinde gösterdiği tepkiyi örnek vermektedir. Kierkegaard, bir insanın güvendiği başka bir insan, ilke, inanç, ahlak ve onur ile doğal ölmeme gereği arasında kaldığında, onun Sokrates gibi ölüme razı olmasının aslında uzun vadede akla daha uygun olduğunu izahlarına eklemektedir. Çünkü Sokrates ölümünden sonra hayatta kalmaya devam etmiştir. Eğer o, ölüm fermanı karşısında sussaydı, her zaman benimsediği felsefi üslupta bulunan ironinin bir aslının olmadığını ve onun sahte olduğunu ifade etmiş olacaktı.[1] Hz. İbrahim kıssası veya hikâyesinde de Sokrates’ın yargılanıp öldürülmesinde de iki doğa arasında bir çatışma var gibi görünmektedir. Biyolojik veya bedensel doğa insanın ölmemesini ve hayatta kalmasını öncelerken, insani veya ruhsal doğa insanın bazen ölmesini uygun bulabilmektedir. İshak Peygamber (veya İsmail Peygamber) ve Sokrates’ın ölüme talip oluşları modern dünyanın sağlıklı ve mantıklı insanları açısından delicedir, ama gerçektir ve vuku bulmuştur. İnsanın en doğru bilgi kaynağı deneyim olduğuna göre, delice görünseler bile, bu iki insan yanlış mı yapmışlardır? Kierkegaard’a fideist (imancı) diyenler iki deneyimin de biraz yanlış yönlendiğini söylemek istemektedirler. Kierkegaard’ınki biraz kabaca din, ideoloji, bilim, felsefe, medeniyet, patron veya para ne diyorsa onu öylece kabul etmek demek değildir.

İçerisinde yaşadığımız dönemde insanın rekabetçi ve hayatta kalmaya yönelik biyolojik doğasına büyük ölçüde yer verilirken onun duygusal ihtiyaçlarına yer verilmemesi (böyle deneyimlerin görünür olmaması) tabiat adına büyük bir talihsizliktir. Bunun elbette duygusal ihtiyaçların manipülasyonu ve sömürülmesinden kaynaklanan bir toplumsal deneyim birikimi arka planı mevcuttur. Ama bu arka plan insandan veya çok-iyi niyet ekonomisinden ya da duygulardan vazgeçmek için yeterli bir neden vermemektedir. Çünkü insan güven arayışı ve duygusu olmaksızın kesinlikle yaşayamaz. Bu cümleyi öylesine yazmamış olmak için şu söylenebilir ki, hayattaki en pahalı ve maddi değeri en yüksek olgu ve kavram güvendir. Herkes güvene yaptığı yatırıma bakabilir ve güveni cezalandırdığında başına gelenlerin muhasebesini tutabilir. Her insan huzurla yaşamak ister. Burada huzur, güvendir ve güvende yaşamaya alışabilmektir. Küresel kapitalizm döneminde bile biyolojik doğaya nispetle ruhsal/duygusal/insani doğaya öncelik veren bir veya birkaç deneyim olsa, insanlar bunu takip ederlerdi. Çünkü samimiyete dayalı olanı bastırabilecek bir tabiat yoktur. Bence tabiat da iyi-niyet ekonomisine samimi ve sahici yatırım yapılmasını istemektedir. Cezalandırılmış güvenlerden (iyi-niyet ekonomilerinden) özür dileyerek işe başlamak doğru olmaz mı?

Bence iyi-niyet ekonomisinin yok oluşu ona yönelik ihtiyacın da bitmesi anlamına gelmemekte ve hatta küresel yurttaşlığın kişisel gelişim bilinci onun yerine konarak insanın güven ve duygu ihtiyacını olduğu kadar karşılamayı taahhüt etmektedir. İnsanın güven ve duygu ihtiyacı derken kastettiğim kesinlikle din veya aşk değildir.

[1] Søren Kierkegaard, Fear and Trembling, Repetition; İngilizceye Çevirenler: Howard V. Hong, Edna H. Hong, Princeton/New Jersey: Princeton University Press, 1983, s. 117.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort