DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Huzur Da Rızık Gibidir I

Huzur Da Rızık Gibidir I

ABONE OL
14 Aralık 2018 22:49
Huzur Da Rızık Gibidir I
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Memnuniye Teyze altmış sekiz yaşında. Sabahları Kur’an kursuna gidiyor, öğleden sonraları, mahallede onu içine alan bir sosyal faaliyet varsa ona katılıyor, yoksa eve gidip gündüz kuşağı programı seyrediyor. Bir yandan da evinin işlerini yapıyor. Sanayide çalışan 50 yaşındaki oğlu Satılmış ile yaşıyor. Oğlunu eşi terk etmiş. İki baş yaşıyorlar, kiralık küçük bir evde.

İsmi ruhuna sirayet etmiş. Yüzünde tebessümle geziyor Memnuniye Teyze.

Van’dan gelmişlerdi Ankara’ya 40 yıl önce. Vanlı amca umutluydu hicretinden. Memnuniye teyze de rabbine teslim olmuştu. Yaşanacaklar ile ilgili kaygı duymayı öğrenmemişti teslimiyeti sayesinde.

İstanbul yerine Ankara’yı seçmişti Vanlı amca, memlekete yakındı, özleyince gidebilme ihtimali huzur veriyordu.

Tatlı dilli idi, maharetli idi Vanlı amca, tatlı dili sayesinde belediyeye işçi olarak girmeyi başarmıştı.

Ortasındaki siteler dışında, her yanı gecekondu dolu şehirde, bir gecekondu kendine dikti Vanlı amca, kısacık zamanda, memleketteki tek varlığı tarlasının parası ile. İki odası olan bir gecekondu. Büyük olan odanın bir duvarında raflar vardı o taraf mutfaktı. Yer yatakları ile sobada kalan eşyaları…

Çocuklar büyürken hızlı geçiyordu mevsimler. Yazları acımasız sıcak, kışları acımasız soğuktu Ankara. Ne donlar yemişlerdi okula giderken çocuklar. Kardeşlerini yıldırmamıştı bu soğuklar, okumak için canları çıkıyordu. Satılmış ise okuyup adam olmaya çalışmaktansa bir an önce para kazanmayı, hayatını kurmayı istiyordu.

Memnuniye teyze; küçük bahçesinde yetiştirdikleri, hazırladığı kışlık erzak ve eşinin eve getirdiği fileler ile evlatlarını doyurmaya çalışıyordu.

Büyük oğlunun okumaktansa sanayide çalışmayı seçmesine aldırış etmiyordu. Kitap defter ile yaşayan oğullarının meşgalelerini de anlamıyordu. Ona öğretilen kadınlıktı, annelikti, evlatlarının seçtiği yolları sorgulamayı öğrenmemişti.

Dini çok bilmiyordu. Okuma yazması yoktu. Kur’an okumasını bilmiyordu. Üç kulhüvellahu bir elham bir de sübhaneke biliyordu. Dini yaşamayı bilmiyordu ama Rabb’ini biliyordu.

Bildiği kadarıyla namazını kılıyor, anası babası için af diliyor, Kura’n okuyan bulsa hevesle dinliyor, dilinden şükrü hamdı düşürmüyordu.

Dini çok bilmiyordu ama dini yaşamanın iyi olduğunu biliyordu. Okuyan oğullarının okuldaki abilerinden öğrendiği din hayatı, tanımlayamadığı bir huzur veriyordu ona. Ben bilemedim siz biliyorsunuz çok şükür oğlum diyordu onlara.

Okuyan oğullarından biri hâkim olmuştu biri öğretmen. İşleri hep rast gitmişti. Memnuniye teyze bunu dindarlıklarına verdi. Kendine öğretilmeyen dindarlık, oğullarının hayatını ne güzel eylemişti.

Oğulları gelip gitmiyordu, arayıp sormuyordu çünkü çok çalışıyorlardı. Anneliğinde, evlatları için kötü zan yoktu, öğrenmemişti bunu. Evlat Allah’ın emaneti idi. Anayı babayı arayıp sormasın ama iyi olsun yeterdi ona.

İki gelinini, oğullarının abileri seçmişti. Yılda bir iki gün görürdü gelinlerini. İyi idiler, sağ idiler, bunu biliyordu Memnuniye teyze. Yetiyordu ona. Analık Allah rızası için yapılırdı. Karşılık bekleyemezdi. Öyle öğrenmişti.

Okumayan oğulları kalmıştı yanlarında. Satılmış’ı mahallede beğendiği bir kızla evlendirdiler. İki odalı eve kat çıktılar. Bir oda yaptılar onlara. Gelini Vanlı değildi. Bilmiyordu Van adetlerini. Üzülmedi Memnuniye teyze. Oğlu mutlu idi çünkü. Çocukları oldu Satılmış’ın. Satılmış’ın çocukları, kuzenlerini senede birkaç kere görebildiler.

Memnuniye teyze, bildiği kadarıyla dua ediyordu evlatlarına sürekli. Aklına kötü bir şey getirmezdi. Anneydi, eşti, Allah’ın ona bahşettiği şeyler yetiyordu ona.

Satılmış’ın eşi çok kıskanırdı eltilerini. Birkaç kere gitmişti evlerine, gecekondu gibi değildi evleri, lojmanda kalıyorlardı. Lojmanların ortasında park vardı. Parkta banklar vardı. Kalorifer vardı evde. Çamaşırları bahçeye asmıyorlardı kışın. Evin bir köşesine yerleştirilen çamaşırlık vardı. Kalorifer sayesinde kuruyordu asılan çamaşırlar. Satılmışa çok kızıyordu, sen de okusan biz de lojmanda otursak diyordu.

Satılmış kıskanmıyordu kardeşlerini, mutlu idi, işini seviyordu, anasını, babasını, eşini çocuklarını seviyordu. Küçük de bir dükkânı vardı. Kardeşleri de iyi idi. Annesinden öğrendiği gibi amel ediyordu. Sahip oldukları onu ziyadesiyle memnun ediyordu.

Kardeşleri, ne ona ne de annelerine babalarına bir şey anlatmazlardı. Aileye sır gibi idi hayatları. Bu kadar ketum olmaya bir mana veremezdi Satılmış. Eşinin onları kıskanmasına da bir mana veremezdi. Düşünemiyor, derdi içinden. Sanayide arkadaşlarının hanımlarına attığı dayaklar gelirdi aklına, öyle anlarda. Bizim arkadaşlar olsa, kırardı bunun ağzını burnunu derdi içinden, kimseye duyurmadan. Derdi de, ne eli kalkardı eşine ne de cevap verirdi ona.

Evlatları vardı. Nasıl üzerdi onların annelerini. Öyle görmüştü öyle öğrenmişti babasından.

Belediyede işçi olan babası, emekli olduğu gün trafik kazası geçirdi. Karşıdan karşıya geçmeye çalışırken bir belediye otobüsünün, altında kaldı ve oracıkta öldü. Onlara, yıllarca maaş veren belediyeye, sormadılar bunun hesabını, soramazdılar. Memnuniye teyzeye, eşinden yadigâr emekli maaşı kaldı. Mezarına gider bildiği duaları okurdu, üflerdi.

Cenazeye, hâkim oğul ile öğretmen oğul geldi ve gitti. O akşam olsun kalamazdılar annelerinin yanında, büyüdükleri evde. Onlar mevcut sistem için çok çalışmak zorundaydılar. Ana baba değildi öncelik, hizmetti öncelik.

Bir tane hocaları vardı ana babalarından çok daha önemli. Gazeteciler, oyuncular, siyasiler çok ehemmiyet veriyorlardı hocalarına. Satılmış sevmezdi o hocayı. Kardeşleri, kızardı ona, çarpılacaksın derlerdi. Satılmış mahalledeki camiyi bilir, mahalledeki hocayı bilirdi. Yeterdi ona mahalledeki hoca, mahalledeki ezan. Diyanet takvimindeki yazılanlar ile artırırdı ilmini.

Başındaki anası, onu anlayamayan ama yemeğini yapan, çamaşırını yıkayan eşi, Allah’ın emaneti çocukları, memleketinin huzurlu sokakları, sabahları uyanabilmenin şükrü yetiyordu ona. Ayrıca bir hocaya ihtiyacı yoktu. Huzurluydu böyle.

Huzur farkına varılınca yaşanabilecek bir histi. Farkına varmayıp aramayla bulunabilecek bir umut olamazdı. Yarına ertelenemezdi, bir başka insandan kaynaklanamazdı. Huzur rızık gibiydi. Allah tarafından herkese sağlanıyordu. Becerebilen farkına varabiliyordu.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort