DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Kur’ân-ı Kerîm ve Ekonomi Metafiziği Üzerine

Kur’ân-ı Kerîm ve Ekonomi Metafiziği Üzerine

ABONE OL
2 Kasım 2020 23:05
Kur’ân-ı Kerîm ve Ekonomi Metafiziği Üzerine
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazıda Kur’ân-ı Kerîm’in de diğer Kutsal Kitaplar gibi tabii iktisat veya doğal ekonomi nitelikli dili üzerinde durmak istedim. Açıkçası herhangi bir Kutsal Kitap’ın uzmanı olmadığım gibi Kur’ân-ı Kerîm üzerine de bir uzmanlığım bulunmamaktadır. Bununla birlikte bölgesel veya görece evrensel deneyimlerin her birinden hareketle insan tabiatı hakkında konuşuyorken, Kutsal Kitapları da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Gerilimli Alman filozof Ludwig Feuerbach’ın insanlığa bıraktığı en önemli miras veya kazanım, insana dair ne varsa insanı anlamak için onu göz ardı etmemek gerektiğidir. Feuerbach’a göre buna özellikle Kutsal Kitap(lar) dâhildir.

Bir metin eleştirmeni ve söylem analisti olarak öncelikle şu iki temel ilkeyi hatırlatmam gerekir: Hangi Kitap veya kitap olursa olsun, okurken onun metinsel bağlamı ve söylemsel düzenine gidilmelidir. Ayrıca iyi niyetli, yani anlamaya çalışacak bir iyimserlikle donanılmış olmalıdır. Aksi takdirde bir metni oluşturan insan bağlamına haksızlık ve saygısızlık edilmiş olur ve insanı anlamaya ilişkin önemli bir veriden yoksun kalınmış olur. Bizim bilgi kaynağımız esas itibariyle deneyimlerimizdir. Farklı deneyimlere vukufiyet, aklımızın sınırlarının genişlemesini sağlar. Bir insan ne kadar çok sayıda ve çeşitçe birbirinden farklı deneyime sahip veya tanıksa, o denli daha akıllı (Arapça, Latince) veya zekidir (İngilizce).

Şimdi Kur’ân-ı Kerîm ve diğer Kutsal Kitaplar hakkında şu iki ortak saptamayı da yaptıktan sonra ilkinin örnek analizine geçilebilir. Birincisi, yaşadığımız dünyada her şey önce insan içindir ve onun gerçekliğini (Kur’ân’ın kavramlarıyla, fıtrat ve kader) yadsıyan herhangi bir Kitap veya kitap iltifat bulamaz. Bu gerçekliğin en ortak dili, gereksinimlerin alışverişle veya insanlar arasındaki işbölümü ile giderilebilmesi anlamına gelen ekonomidir. Bütün bilimsel kanıtlar, siyasi konuşmalar, sofistik aldatmacalar ve şiirsel yalanlar gibi din dili veya Kutsal Dilin de ikna ediciliği ekonomik taahhütlere dayanmaktadır. Yani insanların gereksinimlerini giderebilmeleri anlamına gelen alışveriş ortamının herkesi memnun edebilecek seviyede düzenlenebilmesi sözüne. Buna göre, bütün Kutsal Kitapların ikna ediciliği temelde ekonomi üzerineyken, özellikle son Kur’ân-ı Kerîm okumalarımın ardından daha da iyi fark ettiğim, İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (S)’e inen Kitap’ın dili hem ekonomiktir, hem de bu ekonominin fark edilebilme ve sınanma aracı olarak aklı ön plana çıkarmaktadır. Bu arada Muhammed Âbid el-Câbirî’nin belirttiği gibi, buradaki aklın aynı zamanda ahlaki yükümlülükle kayıt altına alındığı söylenmelidir. İkinci saptama, herhangi bir Kutsal Kitap’ı okuduktan sonra sözgelimi çokça söylendiği üzere, ateist olunabilmesinin nedeni, Kitap’ın kendisi değil, onu somut bir insani bağlamda deneyimleyenlerin ekonomik ve ahlaki görünümleridir. Ekonomik niyetlerle yönelmiş okur, kendi gereksinimlerini iyi ve sorgulanamaz, ama katılımcı deneyimcilerin durumunu da bütünüyle kötümser sorgulanmalı diye alırsa, Kutsal Kitap okumak, hatta herhangi bir kitap okumak verimli olmaz. Kısacası çağdaş dünyada Kur’ân-ı Kerîm okumak kimseyi ne inançlı yapar, ne de inançsız yapar. Hayatın ne olduğuna karar vermeden yapılmış bütün okumalar eksik veya yanlış olacaktır. Çünkü sınayanın tabiata ilişkin asgari bir görüşü olmaksızın fayda veya yorumlama vuku bulamaz. Başka olumlu veya olumsuz etkileri ve süreçleri metne indirgemek yanlıştır. Peki, o halde Kutsal Kitap niçin okunmalıdır? İnanmak veya inanmamak için değilse, neden okunmalıdır? Bu soruya benim cevabım, “ekonomik sorunları çözmek üzere bir yol icat edebilmek için okunmalıdır” şeklinde olabilir. Eğer çözüm bulunabilirse, “inandım” demeye ayrıca gerek yoktur. Elbette psikolojik çıkmazlar da –örneğin 6 aylık bir süreç için bile olsa- ekonomiye dâhildir. Eğer olur da çözüm bulunamazsa, bir Kutsal Kitap’ı tekrar tekrar okumak bu Kutsal Kitap’a saygı için yapılmış görülemez. Bence Kur’ân-ı Kerîm son derece özgüvenli bir Kitap ve kitaptır. Açıkça “İşinize daha çok yarayacak bir kitap veya Kitap varsa, beni bırakın, lütfen ona gidin” anlamına gelecek şekilde konuşmakta değil midir? (Bakara sûresi, 2/23-24).

Kur’ân-ı Kerîm’e gelince, ona daha fâtiha ile başlarken Tanrı’nın gücünden söz edilmesinin,* ardından insan tabiatının dünya ve ahiretten müteşekkil olduğu, bunu anlamak için de doğru bir yolun bulunduğu, bu yol için anlatımın (anımsatma ve uyarının) gerekli olduğu, bu anlatımı değerlendirmek için ise, uzun vadeli alışveriş hesabı yapabilecek bir doğru akıl kabiliyetine sahip olunması gerektiğine yer verilmesi ne anlama gelmektedir? Kur’ân-ı Kerîm’in ilk üç sayfasında bulunanlar özetle bunlar değil midir? Sonra Bakara sûresi, en temelde, Mısır’da köleyken kurtarılan ve efendi olmak üzere bir serüvene çıkarılan, ama hemen kurtarıldıktan sonra kölelik alışkanlıklarını özleyen ve onları zoraki talep eden; efendi olduğunda ise, çoğunlukla kendisine yapılmış olanı tekrarladığı için verilmiş olanakları geri alınan insanların deneyimlerine adanmamış mıdır? Bu, felsefeleri büyük ölçüde aşan bir efendi-köle diyalektiği niteliğinde okunabilir mi? Bence hem evet, hem de hayır! Evet, çünkü ünlü diyalektiklerden örnek birinin sahibi olan G. W. F. Hegel’in köle-efendi diyalektiğinde sadece bir tane olan birey insanın ömründeki psikolojik ayrıntılar genellikle ihmal edilmiş gibi görünmektedir. Ya da örneğin İbn Haldûn, kendini ispat etmiş birey insanın ilk üç ay içerisindeki psikolojik süreçlerini anlatmakta mıdır? Ve hayır! Çünkü benim okumam doğru ise, Kur’ân-ı Kerîm’e göre insanlar çeşitlidir, salt iyi ve salt kötü değildirler. Salt iyi ve salt kötü olsaydı, denk geldiği bir çocuğun hayatına görünürde dinleyip anlamadan son veren Hızır (AS)’ın salt iyi olması gerekmeyecek miydi? İlginç olan bunların tamamından yararlanmak yerine hepsinin insanı sadece oyalamak için birer söz okuspokusuna dönüştürülebilmesidir.

Benim iddiam Kur’ân-ı Kerîm’i doğru anlamak değil, insan, tabiat ve hayatı doğru anlamaktır. İnsan, tabiat ve hayat doğru anlaşılabildikten sonra Kutsal Kitaplar ve Kur’ân-ı Kerîm de doğru anlaşılabilir. Bunun için herkesin kendi alışkanlığında ısrar etmekten vazgeçmesi lazımdır. Ekonomi metafiziği, insan, tabiat ve hayat arasındaki alışveriş ilişkisinin nasıl seyrettiğini gözlemleyen ve saptamaya gayret eden, bu ilişkideki din ve ahlakı da kesinlikle dışlamayan, hatta bu ikisine en saygın yeri veren bir aritmetik soyutlamaya karşılık gelmektedir. Ekonomi metafiziğine devam edeceğim.

* Bir Kutsal Kitap veya Kur’ân-ı Kerîm’i bir felsefe kitabına benzetmiş olmak istemem, ama Martin Heidegger’in Being and Time (Varlık ve Zaman) adlı kitabı, Varlık tartışmasıyla başlamaktadır. Heidegger uzmanları farklı görüşlerde olsalar da, buradaki Varlık’ın güvenilir bir gücü imlediğini ben söyleyebilirim.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort