DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Mahalledeki En Çirkin Kediydi Kedileri

Mahalledeki En Çirkin Kediydi Kedileri

ABONE OL
11 Ocak 2020 17:10
Mahalledeki En Çirkin Kediydi Kedileri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Pırıl pırıl bir sabah doğuyordu Ankara’ya. Erkenden uyanmıştı Berika. Kahvaltı hazırlıyordu eşine. Telefonu çaldı. Telefonun çalmasıyla uyuyan çocukların ağlaması bir oldu.

Arayan babaannesiydi Berika’nın. “Baban trafik kazası geçirdi kızım. “dedi. Dünyadaki tek seveni, büyüğü babaannesi idi.

Çocuklar susmuyordu bir türlü. Çocuklarının hali Berika’yı da ağlattı. Yunus Emre banyodan çıktı. Karşısındaki herkes ağlıyordu.
“Hayırdır” dedi, Yunus Emre “kim aradı, niye ağlıyorsun. “

“Babam ölmüş, babaannem aradı” dedi.

Berika’nın babasını birkaç kere görmüştü Yunus Emre. Kayınpederden çok, yaşlı bir serseri gibiydi. Alkolikti ve kumar oynardı. Başka da bir şey bilmiyordu onun hakkında.

Ailesini anlatmazdı Berika. Güzel bir aileye sahip değildi. (bu kelime yerine “örnek” diyelim.)
Tek varlığı babaannesi idi.

Lisede iken kaçarak evlenmiş Berika’nın annesi ile babası. Annesi aklı havada bir kızdı. Bir süre büyükler ile yaşadılar. Aile sahip çıktı onlara. Bir oda açtılar, konu komşu yardım etti. Küçük bir yuva kurdular. Oğullarına bir iş ayarladılar. Asgari ücretli bir iş. Bir de bebek geldi dünyaya hemen. Çok güzel ama kimseyi mutlu edemeyen bir bebek.

Berika’nın doğuşu babaannesi dışında kimseyi mutlu edemedi. Annesi, biraz para bulsa gezer, üstüne başına harcardı. Babası, ona bulunan her işte bir ay bile dayanamazdı.

Bir gece kendini astı Berika’nın annesi. Daha dokuz aylıkken Berika.

Geride bir mektup bırakmadan.

Babaannesini annesi bildi o günden sonra. Babasını arada görürdü. Ne yaptığını kimse bilmezdi. Kötü bir adam değildi ama iyi olmak için de bir şey yapmazdı. Berika ne kızardı ona ne de severdi onu. ‘Dünyada bir şeyi beceremeyen bir adam benim babam’ derdi arada.

O adam artık yoktu. Bugüne kadar da yoktu. Düğününe bile gelmemişti Berika’nın.

Niye ağlıyordu onu bilmiyordu Berika. Çocuklar niye ağlıyordu onu da bilmiyordu.

Ne yapacağını bilemedi Yunus Emre. Kime ne diyeceğini bilemedi. Sarıldı onlara. İlk Buğlem sustu. Babası onlara sarılınca. Sıkı sıkı sarıldı babasına. Onların o halini görünce Berika daha çok ağlamaya başladı. Yaşayamadığı ve asla yaşayamayacağı çocukluğuna ağlıyordu.

Ahmet öptü annesini, “lütfen ağlama anneciğim. Ben çok üzülüyorum” dedi. Annesi oğlunun haline dayanamadı ve sustu .

Yunus Emre masayı hazırladı. Sessizce kahvaltı yaptılar. Bir kedi sesi geldi dışardan. Her sabah yumurtalı ekmek attıkları kedileri miyavlıyordu. Sesi duyunca dalgınlığı geçti Berika’nın. Kalktı kediye yumurtanın yağına batırılmış ekmek içleri attı.

Ahmet de yanına geldi bir tane de o attı. Kedi, diğer kediler gelene kadar yuttu her şeyi. Buğlem de geldi yanlarına. Yalanan kediyi seyrettiler bir süre.

Yunus Emre sakin sakin “cenaze ne zaman, ne zaman geleyim” diye sordu. Korkuyordu karısının ağlamasından. Bugüne kadar yaşadığının farkında olmadıkları bir babanın ardından ne söylenirdi onu da bilmiyordu. Aylık market alışverişini bile beraber yaptıkları bir ailesi vardı Yunus Emre’nin.

Bala’dan gelip Mamak’a yerleşmişlerdi. Her şeyleri ortaktı. Filmlerdeki büyük aileler gibi yaşıyorlardı. Her şeyleri birdi. Bir süre beraber oturmuşlar, sonra bu evi almışları. Evin en büyük çocuğuydu Yunus Emre ilk ev ona alınmıştı. Herkes onun borcunu beraber ödüyordu.

Kimsenin kimseden gizlisinin olmadığı bir ailesi vardı. Her halini anlatabileceği çok çalışkan bir babası vardı. Şefkatli ve güçlü bir annesi vardı. Bakımını üstlendikleri yaşlı bir teyzeleri bile vardı. Hiç evlenmemiş, çocuk felci geçirmiş, yüzü gülen gözleri yeşil çok az Türkçe bilen büyük bir teyze.

Babaannesinden başka kimsesi olmayan karısına karşı çok dikkatli davranırdı Yunus Emre. Otobüs durağında ilk gördüğünden beri seviyordu onu. Babaannesi “üzme kızımı” demişti Yunus Emre’ye. “Kimseler sevemedi kızımı. Yaralıdır o sakın incitme onu, severek iyileştireceksen al kızımı” demişti Yunus Emre’ye.

Yaralı bir kuştu evlenene kadar, yaralarını sarınca kocası, mutlu bir kuş oldu. Annesi gibi olmaktan korktuğunu söylemişti babaannesine. “Korkma kızım, sen onu hiç tanımadın benzemezsin ona” dedi. “Sana yaradan yaşadıkça verecek, sen iyi bir insan oldukça daha da çok verecek”

“Ya babama benzersem” deyince utanırdı babaannesi. “O haylaza hiç benzemezsin kızım. O haylaz bir tanemize benzemedi.”
“Her insan fıtratı ile doğar. Sen çok güzel bir hayat yaşayacaksın. Mutlu bir kadın, mutlu bir anne, mutlu bir eş olacaksın. Yaradan seni bir mucize olarak yolladı. Sen benim mucizemsin. Ben, oğlumun yaradılışı ile gün yüzü göremedim seninle göreceğim gün yüzü. Sen benim yüzümü ak edeceksin. El alem maşallah diyecek sana ben de huzurlu ökocası.” (burası anlaşılmıyor)
“Ölme,” derdi küçükken babaannesine Berika. “Sen de ölürsen kim bana güzel şeyler söyleyecek, kime sarılacağım ben.”
“Sana dua ediyorum kızım, Rabbim sana seni hak eden bir eş ve mutluluğunuza mutluluk katacak evlatlar nasip eyleyecek.” derdi.
“Öğlen gidelim” dedi Berika. “Babaannem bana gelin, beraber gidelim.” dedi.

Karısını ve çocuklarını öptü Yunus Emre. İçinde kocaman bir boşluk vardı Berika’nın. Ortalığı topladı. Üstünü giyindi, çocukları giydirdi. Pencereden eşini beklemeye durdu. Çirkin kedileri geliverdi pencerenin önüne. Hemen mutfaktan bir poğaça aldı Ahmet. Birazını ısırdı, birazını Çirkin’e attı. Çirkin koymuşlardı adını. Mahalledeki en çirkin kediydi ama sevimliydi ve seviliyordu. Kendi çirkin ama kalbi güzel onun derdi Berika. Ahmet çirkinliğin kötü bir şey olmadığını o kediyle öğrenmişti. Yüz güzelliği değil gönül güzelliği kıymetli idi. Berika’nın annesi ile babasını düğün resimlerinde film artisti gibi iki insan vardı ama içlerinde sevgiye, sorumluluğa dair hiçbir kırıntı yoktu. Çok güzel insanlar ve çok güzel resimler gördüğünde, kendi ailesi gelirdi aklına. Tarık Akan’a benzeyen bir babası vardı. Ama evladına karşı bile sorumluluk duyacak hiçbir becerisi yoktu. Çok güzel bir kadın değildi Berika. Hiç gocunmazdı bundan. Güzel insanlar iyi gelmemişti ona. Kocası da yakışıklı değildi. Mutlu bile oluyordu bu hallerinden, “Nazara göze gelmiyoruz, ne güzel.” derdi.

Sokağın başında arabaları göründü. Cenazeye gideceklerdi ama onlar için yaşamayan bir insanın cenazesi.

Babalarının geldiğine gören çocuklar sevindiler ve sevinerek aşağı indiler. Yaşları gereği fazla bir şey anlamayan çocuklara bir şey anlatmadılar. Babaanne karşıladı onları kapıda. “Trafik kazası yapmış kızım, alkollüymüş” dedi. Öptü torununu. Ev insanlar ile doluydu. Kimsede ağlama yoktu herkes sessizce Satı hanıma bakıyordu, o da torununa sarılmış oturuyordu. Arada, bir şey isteyen çocuklarla da Yunus Emre ilgileniyordu. Çok sessiz bir cenaze evi idi. Kimseye dokunamadan dünyadan giden bir insan için son kez bir araya gelmişlerdi. Sırf yakınları daha da üzülmesin diye.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort