DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Önce Kalplerin Sonra Toplumun İnşası I Röportaj

Önce Kalplerin Sonra Toplumun İnşası I Röportaj

ABONE OL
4 Ağustos 2019 20:30
Önce Kalplerin Sonra Toplumun İnşası I Röportaj
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar” altıncı röportaj…

Röportaj: Esra Ekinci

Konuk: Melike Şahiner

Ey Rabbimiz, bize işimizde bir kurtuluş yolu hazırla*…

Sizi uzun bir röportaj bekliyor.Çünkü sorudan kısmadım. Çünkü, Dünya, öyle çok yönlü kuşatıyor ki bizleri, bu kuşatmayı kaldırmamız lâzım. Bu konuşmalar biraz da bunun çabası. Konuklarım çok kıymetli gençler. Genç demek ise hazine demektir. Şimdi gündem hazinelerimizin altın değerinde sözleri.

  • Kendini nasıl tanıtırsın?

Esselamu aleykum. Adım Melike. 24 yaşında arşın gölgesine talip bir gencim. Böyle ifade edişim sanmayın ki büyük büyük işler yaptığımdan sadece ümitvar olduğumdan. Doğma büyüme Kırıkkaleliyim. Temmuz ayı itibariyle Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Lise hayatım boyunca doktor olma isteği ile çalıştım hep. Allah da nasip etti. Üniversitede il dışı hayalleri kurarken ailem Kırıkkale’de olduğu için burada kaldım, biraz da istemeyerek. Ancak buranın bana yepyeni bir sayfa açacağını bilmiyordum. Sonradan anladım ki Allah bir şeyleri bir şeylere sebep kılıyor. Kul gözünün görmediklerini, yıllar içinde gözünün önüne seriyor.

Ailem beni İslami temeller üzerine yetiştirmişti. Ama çok çeşitli siyasi görüşlerden ve çevremden etkileniyor, okuyor ve araştırıyordum. Arkadaşlarım devrimci ve anarşist bir kişiliğim olduğu konusunda takılırlar hep. Onların takıldıkları kadar değil ama İslami bilince yönelmeseydim bilmiyorum şu an hangi konumda olurdum. 2. Sınıfta okuduğum kitaplar, izlediğim, videolar ve ilerleyen dönemde çok güzel bir arkadaş çevresi edinmemle kendimi bir dava sahibi olarak buldum. O günden bu yana eksiklerimi tamamlama ve kendimi geliştirme, şuur ve bilinç kazanma ve eğer iğne ucu kadar dahi bir şeyler kazanabildiysem, onları muhafaza etme/geliştirme derdindeyim.

  • “Arkadaş”ın senin için anlamı nedir ve arkadaş ortamlarını hangi kriterlere göre belirliyorsun?

Gül bahçesine giren gül kokar, diye bir söz var. Atalarımız bunun üzüm üzüme baka baka kararır diye farklı bir versiyonunu da söylemişler. Tanıdığım insanlar bazen kendi yaşadığım örneklerle bazen de gözlemlerimle bana atalarımızın vakti zamanında ne kadar mühim bir laf ettiklerini ispat ettiler. Hamd olsun hayatım boyunca birbirinden güzel insanlarla tanıştım. Arkadaş, dost, kardeş, yoldaş oldular. Dava arkadaşı olduk. Üniversite ortamı ile ilgili önyargısı olan birçok insan tanıdım çoğu da haklıydı ama tüm bu düşüncelerin aksine hepsi birbirinden değerli ahlaki meziyetlere ve olgunluğa sahip kişiler tanıdım bu ortamda.Bazı insanlar birer sınav bazıları da lütuf olarak giriyor hayatımıza.

Genelde kolay arkadaş edinebilen, insanlarla rahat iletişim kurabilen biriyim. Yeni insanlar tanımayı, farklı düşünceler dinlemeyi, yeni deneyimler kazanmayı seviyorum. Dolmuşta, durakta, yolda gördüğüm adını dahi bilmediğim herhangi bir insanla ayaküstü muhabbet edip,  görüşürüz diyerek ayrılabiliyorum 🙂 Şu ana kadar bununla ilgili olumsuz bir deneyim yaşamadım ama tabiki bu yaşamayacağım anlamına gelmez 🙂 İlk defa girdiğim bir ortamda önyargısız bir şekilde insanları tanımaya çalışırım. Gözlemlemek ve daha sonra iletişime geçmek bunun ilk ayağını oluşturuyor. Yeni tanıştığım insanlara ilk olarak kendimi anlatmak yerine onların fikirlerini dinlemek daha çok hoşuma gidiyor . Çok fazla laf kalabalığı yapan, konuşma içeriği bozuk, boş konuşan, tek amacı diğerinin ne yaptığı olan, ben merkezli kibir ve riya sahibi kişilerin yanında genellikle rahatsızlık duyuyorum ve onlardan uzaklaşıyorum. Güzel ahlak ve tevazu sahibi, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan kişilerin olduğu, kendimi güvende hissedebildiğim, sırtımı yaslayabileceğim bir arkadaş ortamı benim için ideal bir arkadaş ortamı ve üniversitede Allah böyle bir ortamı nasip etti.

Efendimiz aleyhisselatu vessalam “kişi arkadaşının dini üzeredir” diyor. Bunu bu kadarcık ömrümde tecrübe edinebildim. Çevrendeki insanların derdi ne ise senin de derdin o oluyor. Bakış açın arkadaşlarına göre şekilleniyor. Arkadaşın neye hassas ise sen de o işe karşı hassaslaşıveriyorsun. Bu da çevremizde ne kadar güzel insan bulundurursak o kadar iyiye gideriz anlamına geliyor tabiki.

Eger dava arkadaşlarımı -kardeşlerimi-nasıl seçtiğimi sorarsanız onları ben seçmiyorum. Onlar Allah tarafından gönderilmiş birer lütuf benim için…

  • Kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin zaman zaman farklı eğilimlerle gündeme gelmesi ve bu durumların gündem yapılması hakkında ne düşünüyorsun? 

Bu tarz davranışlar cahil cesaretinden ya da günahları küçümsemekten oluşuyor. Bir havuzun dolu olarak kalmasını istiyorsak sızıntıyı da önlememiz gerek. Mesela tesettürlü bir kardeşin önce gevşekliğe götürecek davranışları terk etmesi gerek. Dış kıyafet kullanırken dış kıyafeti terk ettiyse tehlikenin farkında olmalı. Zinanın haram olduğunu biliyoruz ama öncelikle zinaya giden yolları kapatmakla yükümlüyüz. Namaz kılan birisi eğer sünnetleri terk etmeye başlamışsa dikkat etmesi gerek. Hadisleri, Muhammed aleyhisselatu vesselamın peygamberliğini inkar eden Kur’ an Müslümanlığını savunan birinin sıradaki basamakta Kur’an’ı inkar için şeytanın hazırlık yaptığını anlaması gerek. Yüzlü sayılara bile ulaşamamış şu ömrümüzde şeytan binlerce yıldır deneyim kazanmış ve bireysel planlarını piyasaya sürmüş durumdadır. Şeytan her halde planını işletmeye hazır olarak bekliyor. Bizim ise gelecek taarruzlara karşı gözümüz açık dimdik beklememiz gerekmektedir.

  • Bugün, kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin enerjisini sömüren ve kimi zaman da şahsiyetini hedef alan şeyler sence neler? 

Gençleri en çok hedef alan şey ne sosyal medya ne de Yahudi lobisi. Biz kendi kendimizi sömürüyoruz. Kendi önümüze bariyerler çekiyoruz.

Tembellik, uyuşukluk, iradesizlik ve moralsiz kalmak. Bunları bir Müslüman’ın cümle içinde kullanırken dahi haya etmesi gerekirken bugün biz bunları mazeret olarak sunmaktan çekinmiyoruz. Bu özelliklerimiz olabilir ama ‘ben buyum’ deyip işin içinden sıyrılamayız. Bunları değiştirmek için fırsat kollamak zorundayız. Aksi takdirde bu huylar bir girdap gibi bizi içine çekerken nasıl olacak da biz Filistin davasından bahsedeceğiz? Yataktan çıkmaya gücümüz yetmezken nasıl olacak da Ümmeti Muhammed’e umut olacağız?

Çok heyecanlıyız güzel işler yapmak için ama iş harekete gelince elimizi taşın altına koyamıyoruz. Bahaneleri bertaraf etmek yerine bahanelerin arkasına sığınmayı yeğliyoruz. Vakitsizlik diye bir derdimiz yok, bizim ihtiyacımız olan şey azim, sebat ve kararlılık. 50 kişi başladığımız bir faaliyette eğer dönem sonunda 10 kişi kalıyorsak kendimizi bir sorguya çekmek zorundayız. Büyük hedefler koymaya gerek yok. Az az da olsa sebat ederek yaptığımız işlerin bereketini göreceğiz.

Bir alışkanlık kolay kazanılmıyor tabi ki. Ama gerçekten ne kadar istiyoruz bunu kendimize sormak zorundayız. Yoksa hiç bir başarı tesadüf eseri karşımıza çıkmıyor.

  • Büyüklerin gençler ile iletişiminde hangi üslup ve içerikler yıpratıyor? 

Buna şuradan örnek vermek istiyorum. Yeni Müslüman olan birisine ilk neyi anlatırsınız? Seçenek versem abdesti mi namazı mı? Yoksa iman hakikatlerini mi? Büyükler kendilerinde olan güzel hasletleri bir anda kazandıklarını düşünüyor. Bir insana tebliğ yaparken en temel bilgiden başlanır ki binanin temeli sağlam olsun. Mesela binaya beton attıktan sonra belli bir süre de kurumaya bırakırlar temelde zayıflık olmasın diye. Bu da onun gibi. Bilgice az tecrübesiz biriyle konuşurken de bu metodu izlemek gerek. Sabırla en elzem olandan başlayıp yavaş yavaş ilerlemek gerek . Yani öğrenim sırasını gözetmek zorundayız. Eğer kişi bir işi yaparken her seferinde yerli yersiz eleştirilirse belli bir süre sonra işe karşı isteksizlik gelişir. Bunun için ne yersiz övgü ne de yıkıcı eleştiri diyoruz.

Bir diğeri ‘ben yapamadım evladım yapsın’ içerikli cümleler. Anne ve babalar kesinlikle bunu art niyetle yapmıyor olabilirler. Ancak bir nesil bu zihniyet nedeniyle olgunlaşamıyor. 90’lı yılların çocukları padişah torunları, milenyum çocukları ise zaten pamuklara sarılmış durumda. Yapılan çalışmalar da gösteriyor ki ergenliğin psikolojik etkileri 24-25’li yaşlara kadar uzanmış durumda. Çevremizde 30’lu yaşlarda ama olgunlaşmamış bir çok kişi var. Anne ve babaların çocuklarının iyiliği için bu korumacı tavrı esnetmeleri ve hayata hazırlanmalarına yardımcı olmaları gerek.

Her çocuğun /gencin şahsına münhasır bireyler olduğunu kabul etmek gerek. Her çocuğun kendine has kimliği, kişiliği, hayalleri ve umutları var. Her birinin ümmet için insanlık için yapabileceği işler farklı ve hepsine de ihtiyacımız var . Allah nerede görevlendirdiyse orayı muhafaza etmek, becerilerine göre bir yol çizmesine yardım etmek gerek. Yoksa bir balığı ağaca çıkarmaya çalışmaktan farklı bir iş yapmış olmayız. Açıkçası daha da çok uğraşırız…

  • Toplumda kadınlar ve erkekler arasında fay hattı oluşturulmasını ve bu hattın üç boyutlu derinleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsun? Ayrıştırma neden kaynaklanıyor?

Tevbe suresinin 71. ayeti kerimesinde şöyle deniyor: “Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.” Ayet-i kerimede bahsedilen şekliyle kadın ve erkekler birbirlerinin dostudur ve yardımcısıdır diyor. Şu an toplumda süregelen çatışmaya baktığımızda diğer tarafı ayrıştıran bir zihniyet söz konusu. Her bir grup kendi özerkliğini ilan etme derdinde. Ne psikolojik ne sosyolojik ne de dini temeller var bu ayrıştırmanın altında. Kuru bir gürültüden başkası değil. Birbirimizi ötekileştirmek yerine iyiliği emredip kötülükten sakınmak/sakındırmak için birlikte çalışmamız gerekiyor.

Kadın ve erkeğin arasında oluşan fay hattı primer olarak aileyi o da tabi ki toplumu etkiliyor. Eğer bir toplumda deprem oluşturmak isterseniz tabi ki fay hatlarının olduğu yerleri seçersiniz. İlk hedefiniz bu bölgeler olur ardından artçıları da gelir. Bu da nesil konusunda olur. Enkaz altında yetişmiş bir nesil nasıl bir toplumun geleceğine ışık tutar? Sağlıklı bir aile; sağlıklı bir toplumu getirir, geleceği şekillendirir.

  • Bir genç olarak aile ve aile kurmak hakkında nedir düşüncen?

Efendimiz aleyhisselatu vesselam evliliği imanın yarısı olarak tanımlıyor. Ortak bir amaç birliği, samimiyet ve muhabbetle kurulan bir evlilik 2 cihan saadetine kapı aralıyor. Furkan suresinin 74. Ayeti kerimesi bize bir hedef gösteriyor “Ve onlar ki ‘Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin nuru olacak iyi insanlar lutfet ve bizi sakınanlara rehber yap.’ derler.”

Aile kurmak mevzusunu öncelikle kalıplardan çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Olaya bir toplumun inşası olarak baktığımızda işin rengi daha ciddiye dönüyor. O zaman daha hassasiyetle yaklaşıyoruz. Hayallerimizi pembe panjurlardan çıkarıp yaşadığımız evi nasıl Dar’ul Erkam yaparız bunu tartışmamız gerekir.

  • Müslümanların sosyal hayattaki ilişkilerine, 10 üzerinden kaç verirsin? Hangi ahlâki değeri ıskaladığımızı düşünüyorsun? Ve en büyük ihmalimiz nedir?

2.5 veririm sanırım . Anne babaya saygı ve kul hakkı konusunda ciddi zayiatımız olduğunu düşünüyorum. Anaların efendilerini doğurduğu dönemdeyiz . Her bir hakkı gaspın kul hakkı olduğunu unutmuş durumdayız.

  • “Bana göre” anlayışının artmasını ve eleştiriyi reddeden “sana ne”ci ve “bana ne”ci bu günlerimizi nasıl yorumluyorsun?

‘Bana göre’ anlayışını kişilerin kılıf bulma çabası olarak değerlendiriyorum. Sana ne ve bana ne kavramları ise birbirini doğuran kavramlar.

  • 28 Şubat gibi dönemleri yaşamış ve kamusal alanda var olmak konusunda mağduriyetler yaşamış bedel ödemiş Türkiyeli Müslümanların bugün, hayat standartları ve sahip oldukları imkânları göz önünde bulundurduğunda, kamusal alanda var olma deneyimlerini nasıl yorumluyorsun? 

28 Şubat döneminde ihlas ile ciddi bir şekilde çalışan bir grup insan vardı. Samimiyetle davalarına sahip çıktılar. Biz ise şimdilerde bu samimiyetin bereketini görüyoruz. Devletin herhangi bir bölümünde ya da özel sektörde başörtülü, namaz kılan Müslümanlar, bir konum elde edebiliyor. Bu 21. yy’da yaşayan Müslümanlara Allah tarafından gönderilmiş bir nimet. Ancak şunu unutuyoruz ki bu nimet bize Allah tarafından verildi ve her nimet şükrünün eda edilmesini hak eder. Öncelikle mümin bilinciyle bulunduğumuz konumları doldurmamız gerekir. Ancak ne yazık ki bazı nimetlerin elimize hazır olarak gelmesi nimetin idrakini zorlaştırıyor sanırım. Tesettürde, ahlakta vs birçok alanda kendimize göre/sözde çağa göre bir kılıf bulmuşuz, o devranda dönüyoruz. Torpilin adı referans olmuş. Efendimiz aleyhisselatu vessalamın lanetlediği şeylerin adı moda ve çağdaşlık olmuş. Kul hakkından bahsedemiyorsun çünkü adı, ‘herkes yapıyor’ olmuş. Onlar kendi davalarının peşinden gittiler, bizlere bu nimetler düştü; korkarım biz bu nimetleri şuursuzca, israf ederek kullanmaya devam edersek evlatlarımıza ne düşecek?

  • Müslümanların sivil kalma becerilerini ve siyaset ile ilişki biçimlerini nasıl değerlendiriyorsun?

‘Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir’ diyor Erbakan hoca. Ya Müslüman adı altında İslam’ın ruhunu anlamamış sadece ismini kullanan yöneticilerle karşı karşıya kalıyoruz ya da İslami değerlere sadık kişileri yolsuzluklara, kul hakkına göz yummuyor diye mevkilerinden alıyoruz. Bugün İslam’ı temsil ettiğini söyleyen gruplar içinde dahi bu tarz tutumlar maalesef oluyor.

Ne yazık ki siyasette de bilimde, ilimde, teknolojide olduğu gibi sınıfta kaldık. İslam’ın ruhunu anlamamış yöneticiler bu vasıfla bir yerlere gelmeye çalışıyor. Bugün İslam’ı temsil etmekte olan siyasi bir parti kurmak istesem sanırım Riyazus Salihin okumayan, üzerinde düşünüp idrak etmemiş birine partimde yer vermezdim. İslam’ın pratik yaşanabilir bir din olduğunu kavrayamamış ahlaki değerlere sahip olmayan, amalardan öteye gidemeyen bir kişinin ümmet için insanlık için yapabilecek bir şeyi olduğunu düşünmüyorum.

  • Kelimelerini dediğimde aklına gelen ilk kelime?

cemaat: birlik

radikal: keskin

modern: çağdaş

terör: kaos

fıtrat: karakter

istişare: şura

bereket: şükür

küresel: evrensel

şehadet: amaç

konfor: keyifperestlik

itidal: denge

teşhir: sosyal medya

moda: günübirlik

teslimiyet: Rabbanilik

kariyer: kişisel gelişim

  • Muhammed İkbal “Müslümanlardan kaçın Müslümanlığa sığının” der. Sence de İslam’ın bir temsil sorunu var mı? Cevabın evet ise tesir eden bir temsil nasıl gerçekleşecek?

Tesir eden bir Müslümanlık için öncelikle Müslümanların bu dinin yaşanabilir bir din olduğuna inanmaları gerek. 1400 yıl önce, Arap dünyası diye cümleye başlayan zihniyetlerin temsil edebileceği bir din değil İslam. Pratik, %100 yaşanabilir ve Allah’ ın kullarına rahmet olarak indirdiği bir din olduğuna ve kıyamete kadar İslam’dan daha iyi bir sistemin insanlığa hitap etmeyeceğine iman etmemiz gerek. Tüm bunları idrak ettikten sonra ise ne yanlışım var, yerine ne koyacağım, hayatın içinden seslenen bir peygamberim var, bana ne demiş sorularının cevabını bulmamız gerek. Bu ise usulune uygun Kuran’ı ve hadisleri/ siyeri sindirerek okumak ve amalara sığınmadan özümsemekle alakalı.

  • Müslümanlar birbirinden neden kopuk? Bir olamayışımızı, vahdetin gerçekleşememesini neye bağlıyorsun? Nasıl “bir” olabileceğiz?

Bugün mevzubahis vahdet olunca birçok tez ve önerilerde bulunabiliriz. Ancak bu konuda çözümün meselenin derinine inmekle sağlanacağını düşünüyorum. Esas sorun başına buyruk yaşamaya alışmış bu kadar insan varken vahdeti nasıl sağlayacağız? İslam coğrafyasını geçtik daha kendi toplumumuz içinde dahi birlikteliği sağlayamıyoruz birçok konuda. Tüm bunlardan önce belki de kalplerin inşası daha sonra toplumun inşasını düşünmek zorundayız. Nebevi bir eğitim metodu olarak öncelikle kalbimizi İslamla yoğurmak zorundayız. Kardeşlik ve sevgi ilkelerini birarada tutmadan da bunu sağlayamayız. Birbirimizi sevmek için o kadar çok nedenimiz varken gözümüz, elimizde olmadan sahip olduğumuz farklılıklara kilitlenmiş. Irk, coğrafya, mezhep ve siyasi görüş bunlardan sadece birkaçı. Birbirimize karşı önyargılarla o kadar doluyuz ki araştırma ihtiyacı dahi hissetmiyor magazinsel bilgilerle yetiniyoruz.

Her şeyden önce birbirimizi tanımayı istememiz gerek. O zaman ortak paydalarımızın ne kadar çok olduğunu göreceğiz. Sevgi ve kardeşlik inşa edip Nebevi mirasın peşinden gidersek işte o zaman bir vücudun uzuvları gibi olabiliriz. Evs ve Hazrec’in 200 yıl sürmüş düşmanlıklarını bitirip kardeş yapmış, Mekke’den Medine’ye bir köprü kurmuş, Arabistan’dan kainata yayılmış bir nur var. Biz ne kadar sarılırsak o kadar etkili olacak bir nur. İşte o zaman hayal ettiğimiz İslam toplumu kendiliğinden gelmiş olacak.

  • İslam coğrafyaları ile tanışıklığı nasıl artırabiliriz?

Apartmana ya da mahallemize yeni biri geldiğinde nasıl tanışıklığımızı sağlıyorsak aynısını İslam coğrafyaları için de yapabiliriz. Yani birbirimizi ziyaret ederek, konuşarak, dinleyerek, anlayarak, paylaşarak.

  • Dünya, Müslümanları neden “tiye almıyor”?

Aslında Dünya’nın Müslümanları tiye almadığını düşünmüyorum. İslam coğrafyasının bu denli çok parçalanmışlığı ve dağılmışlığına bakmamız yeterli sadece. Afganistan, Mısır, Suriye, Irak, Doğu Türkistan.. Bu devletlerin nasıl bir gücü vardı ki şu an Dünya güçlerinin dertleri olmuş… Dünya, Müslümanların elinde son teknoloji silahlar olmasa dahi elimizdeki Çanakkale ruhundan korkuyor. Onun içindir ki elinde hiçbir kuvvet olmayıp sadece dilinde “La ilahe illallah Muhammedun rasullullah” kelime-i tevhidi olan insanları kendi için tehdit olarak görüyor. Bir kişinin isminin Muhammed, Ömer, Ali olması onlar icin korku oluşturuyor. Firavunun sarayında peygamberini yetiştiren Allah’ın gücü muhakkak ki Selahaddinler, Alparslanlar, Ömer b. Abdulazizler, Fatihler yetiştirmeye yeter. Yeter ki analar babalar bu hasret ile evlatlarını büyütsünler.

  • Müslümanların sosyal medya imtihanı… Teşhir konusundaki sınavı nasıl görüyorsun?

Sosyal medya kullanımı tüm dünya için ilkokul arkadaşını bulmaktan çok öteye gitti. Tabi bizler de bu sistemde yerimizi aldık. Artık bu iş ‘vakit öldürmek’ şeklini aldı. Abdulfettah Ebu Gudde Hoca’nın bir sözü var ‘vakit sanki onların düşmanları imiş gibi onu katletmeye çalışıyorlar’ diyor. Sanki günümüz Müslümanlarına söylenmiş gibi. Yapacak o kadar çok işimiz varken üstelik vakitsizlikten bu kadar yakınırken sahi instagramda, twitterda hangi ara böyle vakit öldürür olduk? Tanımadığımız 3. şahısların giydiği yediği içtiği gezdiği bizim gündemimiz oluverdi.

Medya yanlış kullanılıyor diye tamamen reddettiğimiz bir şey olamaz. Temel prensibimiz hayır yönlerini alıp şer içerikli odaklardan uzak durmak ve hangi konumda bulunursak orayı İslamlaştırmak. Kendimizi bu konuda eğitmek zorundayız. İnternet artık bilgi çağının çok önemli bir kolu olmaya başladı . Bilmem hangi ülkedeki hoca gittiği kongrede yaptığı canlı yayınla talebelerine bilgiyi ulaştırıyor. Yazarlar, hocalar, akademisyenler ve önderler… burada yerini almaya başladı. Hassasiyet gösterip hangi içeriğe eriştiğimizi kontrol etmemiz gerekiyor.

  • Medya, yeryüzündeki zulüm ve adaletsizlikleri neden olduğu gibi göstermiyor ya da belli zamanlarda görünür kılıyor olabilir? Medyanın algıda seçiciliği hakkında ne düşünüyorsun? 

Dünya üzerinde kamuoyu gündemi aslında biz fark etmeden birilerinin tekelinde ilerliyor. Bize ne gösterirlerse ondan haberimiz oluyor, görmediklerimiz de sanki hiç yaşanmamış gibi oluveriyor. O ara toplum neye hassas ise onun ile ilgili haberler birden artıveriyor ya da birileri bizim yerimize hassasiyetimizi ayarlıyor. Gün geliyor kanımızı donduran o fotoğraflara elimizde kahvemizi yudumlarken bakabilecek hale geliyoruz. Ondan daha az trajedi uyandıran bir diğer haber grubu için ise daha abartılı tepkiler verebiliyoruz. Burada tüm suçu dış mihraklara vs yükleyemeyiz. Bizlerin de Müslüman olarak gördüğü, okuduğu, dinlediği her şeye atlamaması gerek. Filanca sitede görmüştüm diyerek işin içinden çıkamayız. Müslüman olarak akletmek ve temkinli yaklaşmak zorundayız.

  • İsmail L. Çakan bey sinemanın amacını, “bir gönlün İslam ile aydınlatılmasına vesile olmak” der. Bu anlamda düşündüğümüzde Müslümanlar sinemayı bir tebliğ aracı olarak kullanabiliyor mu, neler söylemek istersin?

Tebliğin temel amacı değişmese de topluma ve zamana göre tebliğin aracı değişebiliyor. Sinema da bunlardan bir tanesi. Ne yazık ki efektif olarak kullandığımız söylenemez. Müslüman ve sinema kelimelerini biraraya getirdiğimizde Çağrı filminden öteye gidemiyoruz; o da prodüksiyon kalitesi açısından çağın gerisinde kalmış durumda. Bugün dünyayı elinde çeviren ülkeler, tam tersini yaptıkları işleri sinemayla öyle etkili sunuyorlar ki sanki dünyayı kana bulayan onlar değilmiş gibi. Bize de görsel efektlerle süsledikleri o sahneleri waow diyerek izlemek düşüyor(!)

  • Sınırlarımıza sadık kalarak sınırları olmayan bu dünyada nasıl ayakta kalabiliriz?

İşe, elimizdekileri koruyarak başlayabiliriz. Yani hidayeti, iman nimetini… Yeryüzünde İslam’ın temellerini inkar eden kafasını bununla yoran o kadar insan varken Allah bizim tarafımızı onların tam karşısı yapmış. Bugün bazı şeyleri düşünebiliyor, konuşabiliyor ve bunlarla dertlenebiliyor olmak büyük nimet. İnsanların hadisleri inkar etmek için uğraştığı bir dönemde hadisten zevk almak büyük nimet .

İçten ve dıştan gelecek tehlikelere karşı kendimizi korumalı, gerekirse bir acil durum planı yapmalıyız. Beslenebileceğimiz kaynakları belirlemeliyiz. Ruhumuza ne iyi geliyorsa, çıkmazdan bizi her ne çıkarıyorsa, şifa neredeyse bulmak zorundayız.

  • Dünya başımızı döndürecek kadar bizi etkisi altına almış iken, başımız dönmeden duruşumuzu nasıl sergileyebiliriz?

Sağlam bir imana, sarsılmaz bir teslimiyete, ufuk açıcı bir tefekküre ve yıkılmaz bir tevekküle, çokça sabır ve duaya ihtiyacımız var.

  • Senin için güzel birer örnek olan üç kişi?

Ömer bin Hattab (radıallahu anh) Malcolm x ve Hasan el Benna.

Her siyer okuyuşumda heyecanla beklediğim bölümlerden biridir Ömer (radıallahu anh)’ın Müslüman oluşu. Ve adı, her geçtiğinde tebessüm oluşur yüzümde. İsabetli düşünceleri, kararlı duruşu, net tavırları ve daha şu an yazamadığım bir çok özelliği nedeniyle …

Malcolm X yaşadığı toplumda dipleri görmüş Allah’ın lutfu ve keremiyle imanı tatmış bir insan. Diplerdeyken liderliği görmüş bir isim. Yaşadığı döneme ışık olmuş ve yaptığı işler ile kendi coğrafyasını aşmış. Onun uyanışı uyuyanları uyandırmaya yetmiş.

Hasan el Benna çocukluğundan beri İslam’ı hayat olarak görmüş dava kafalı bir insan. Bunu şunun için söylüyorum daha çocukluk yıllarında yaptığı işler bile ilham verici. Nasıl gençlik yıllarındaki yaptığı işlerden ibret alıp kendimize bakmayalım? Onun ve dava arkadaşlarının yıllar önce başlattığı işlerin bereketini de şu an tüm dünyada görüyoruz. Çaktıkları kıvılcımlar kendi zamanlarını ve coğrafyalarını aşmaya Allah’ın izniyle yetmiştir.

Bir 4. Kişi olarak da kendi coğrafyamızdan Erbakan Hoca’yı eklemeden geçemeyeceğim. Kendisi küller içinde solmaya yüz tutmuş bir millete ufuk olmuş. Fırtınalara yön verenin kelebeklerin kanat çırpışı olduğuna bir milleti inandırmış. Baharımızı getiren çiçeklerden olmuştur kendisi.

  •  21. yüzyılı yaşayan biri olarak seni, ne öfkelendiriyor?

Cihana hükmetmiş ilimin ve bilimin, adaletin ve hoşgörünün merkezi olmuş Devleti Aliyye Osmaniyye adı altında toplanmışken; şimdilerde, birçok alanda dışa bağımlı ve dağınık olmak bu aralar en çok dokunanlardan. Ancak bu konuda hiç ümitsiz değilim açıkçası. Zaferin İslam’ın olduğuna iman ediyoruz sonuçta.

  • Okuduğun bir kitap ismi ve altını çizdiğin bir satır?

Abdulfettah Ebu Gudde Hoca’nın “Zamanın Kıymeti” adlı kitabında yer verdiği bir dörtlük var her okuduğumda yüzümde bir tebessüm oluşur. Ders çalışmaya, iş yapmaya erinenlere yazılmış masa başı sözlerinden.

 “Yazın sıcağı güzün serinliği

Kışın da soğuğu seni üzüyor.

İlkbaharın o güzelim dönemi,

Bu sefer de seni engelliyor.

Peki bana söyler misin şimdi:

Senin ilme arzun ne zamandır”

Bu dizelerin dipnotunda Ali Fuat Başgil’in “Gençlerle Başbaşa” adlı kitabından şöyle bir alıntı yapılmış: “Tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir. Aksine eski peri hikayelerindeki kahramanlar gibi, şekilden şekle girerek ve binbir hile kullanarak yenmeye çalışan bir alçaktır.”

  • En büyük hayalin nedir?

Şu dünyadan Allah’ın rızasını kazanmış olarak ayrılmak,  yoksa hepimizin işi yaş sanırım. Yaptığımız yapacağımız ve planladığımız her şeyin ucu bu temel ilkeye dokunuyor bunun da ne ötesi var ne de berisi.

  • Gençken yapılacak 2 şey?

– Gençliğin kıymetini bilmek

– Enes bin Nadr (ra) gibi adanmış bir söz vermek Rabbimize

  • “Huzur keşke dememektir” diye bir söz var. Öldükten sonra “keşke” dememek için bir genç olarak nelere dikkat etmeye çalışıyorsun? 

Haramlar belli helaller belli. Bir de bunların arasında kalanlar var. Haram işleri işlemekten uzak durup helallerle hemhal olmaya çalışıyoruz genelde. Arada kaldığım işlerde ise kalbime danışıyorum. Eğer kalbim tatmin olmuşsa yapıyorum içim rahat değilse kimsenin ikna etmeye çalışması yetmiyor. İstişare ve istihare de sıkça kullandığım yollar arasında.

Bir alışkanlığı çocukken edinmek daha kolay, yaş büyüdükçe yerleşmesi zorlaşıyor. Bazı fırsatlar elimden gitse de -Allah ömür verdiği müddetçe – kazanmak istediğim güzel alışkanlıklar var; onlar için uğraşıyorum. Erkenden uyanmak, vakti verimli kullanmak, lüzumsuz işlerden yüz çevirmek , nitelikli okumalar yapmak, ilim sahibi olmak, salih amel edinmek, mesleğimi ahiretim için kazanç haline getirmek, hayırlı bir evlat olmak gibi. Hiçbir alışkanlık kolaylıkla kazanılmıyor. Özellikle de hayır bir iş için uğraşıyorsanız… Bizler hayır biriktirmeye çalıştıkça şeytan da bizi yoldan nasıl çıkartacağı ile ilgili planlarını önümüze seriyor. Ne zaman bir şeyler için yola çıksam ya da hayır bir iş için niyet alsam önüme bir şekilde engeller çıkıyor -iç ve ya dış güçlerden kaynaklanabiliyor bunlar :)- Yapabileceğime inancım kırılıyor ama sonra esas önemli olan yolda olmak diyorum. Evet bir hayali gerçekleştirmek mühim iş ancak o hayalin derdini taşımak daha büyük iş. Hep yolda olmak duasıyla..

Esra’nın notu: Melike kardeşime, merhametli ve bilge bir hekim hanım olarak geçireceği, gönüllerin de tabibi olup; hem bedenlere hem yüreklere şifa vesilesi olacak, Allah’ı razı etmiş ve O’ndan razı olmuş, bir ömür dilerim. 

*”Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: ‘Ey Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve işimizde bizim için bir kurtuluş yolu (ve başarı) hazırla’ demişlerdi.” 

(Kehf Suresi, 10) 

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort