DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Türkçe’nin Romantikliği ve Bencilliği Öğrenmek Üzerine

Türkçe’nin Romantikliği ve Bencilliği Öğrenmek Üzerine

ABONE OL
20 Mayıs 2017 23:54
Türkçe’nin Romantikliği ve Bencilliği Öğrenmek Üzerine
1

BEĞENDİM

ABONE OL

903627474Türkiye’de bireyselliği ve özne olmayı değilse de, bencilliği toplum olarak öğrenmeye başladık. Sömürge toplumlarına ilişkin betimleme ve analizlerin olduğu kitaplardan birinde sömürgeleştirilmeye maruz kalmış insanların, maruz kaldıklarını anlayamayıp ya onu sevdikleri veya ondan nefret ettiklerinden söz edilmektedir. Türkiye’nin, sömürge kavramının tektip anlamına uygun olmadığı bellidir, ama zihniyet ve yaşayış edilgenliği bakımından ondan ayrı değerlendirilemeyeceği de pek çok inceleme tarafından kabul edilmiştir. Avrupa Birliği meselesinde hissettiklerimizin yakın tarihimizdeki değişimi ve dönüşümüne baktığımızda, sevgi ve nefret tepkilerinin bize uyup uymadığı bakımından bir fikir sahibi olabilmekteyiz. Son yirmi yıl içerisinde sayısı hızla artan yerli diziler içerisinde son on yıllık senaryo ve diyalog muhtevalarına yoğunlaştığımızda ise, aynı zamanda insanımızın değerlerinin hangi düzeye vardığı veya nasıl bir içeriğe büründüğü hakkında bir kanaate varabiliyoruz. Zira bütün eğlencemiz ya aşk ve tatilden ya da yerli dizileri izlemekten meydana geliyor. Yerli dizilerde de izlediğimiz hep aynı fenomendir: Bencilliğin keşfi. Son şarkılarından birinde Ferhat Göçer de böyle söylemiyor muydu: “Bu kez en çok kendimi severim.”

Türkçede ve Türkiye’de çekilen dizilerde günlük ihtiyaçlarımızın popüler ve ilgi çeken unsurları bir araya getirilmektedir. Sadece dizilere değil, izlenen belgesellere de dikkat edildiğinde, toplum olarak her birimizde heyecan, çarpıcılık ve eğlendiricilik beklentilerinin öğrenmenin önüne geçtiğini ve değerlendirme kabiliyeti edinmenin öğrenme yerine ancak bir anda alınan bir yeti gibi görülmek istendiğini yakalayabiliyoruz. Maalesef Türkiye’de ve Türkçede bir olgu, betimlenmek ve değerlendirilmekten ziyade ya şikâyet konusu ediliyor ya da övülüyor; yani ya nefret veya sevgi konusu ediliyor. Bu arada sevgi için de nefret için de oluşmuş ve kararlaştırdığımız tecrübî birer tarif yok. Alıştığımıza sevgiyle, aykırı bulduğumuza veya menfaat kokusu almadığımız her şeye de nefretle işarette bulunuyoruz. Biri, bizim için bunları tek tek saptamayı denediğinde, onun da boş işlerle meşgul olduğunu konuşup duruyor, bir de başına kalkıp, ilgili kişiyi itibarsızlaştırmaya çabalıyoruz. Durumumuz yerli dizilere yansıyor ve sonra yerli dizileri izlemekten başka bir şey yapamadığımız için de çocuklarımız ve gençlerimiz tüm maneviyatlarını onlardan alıyorlar. Örneğin para karşılığı vücudunu satan bir kişi sadece bir olay olarak işleniyorsa bile bu durum bir örnek olabiliyor ve rahat yaşam için bir karakter toplumun anlatılan nasihatlerini hiçe sayıyorsa da doğrusu onun yaptığı olabiliyor. Bu tecrübe şekli, oryantalizme ilişkin tasvirlerin bulunduğu metinlerde, çocukça bencillik olarak resmedilmekte ve bir çeşit zekâ kusuru ya da geç ergenlik problemi olarak dünyayı ikiye bölecek tarzda işletilmektedir. Gerçekten de çocuklarda görüldüğünde bir sorun yaratmayan bu eksik bencillik hali, toplumsal düzen ve işbölümünde bir görevi, yetkisi ve sorumluluğu bulunan yetişkinlerde görüldüğünde Türk toplumu adına üzüntü ve kaygı yaratabiliyor. Nitekim ben toplumumuzun geleceği için endişelenen ihtiyarlar arasına kendimi yazmak üzereyim. Eksik bencillikle yaşayan gençler gibi devleti değil, tecrübeli ihtiyarlar gibi bizzat milleti sorumlu ve hatta yer yer suçlu görüyorum.

Türkçede de bir dönüşüm mevcuttur ve onun edilgenliği Tanzimat sonrasına kadar geriye gitmektedir. Geçtiğimiz hafta derslerimden birinde bir öğrencim söyledi: “Hocam, dilimiz Türkçe romantik bir dildir. Türkçe tercümesinden okuduğumuzda sıradışı ve heyecan verici görünen anlatımlar, bir kitabın İngilizce aslında düz ve soğuk bir tasvir olarak görünüyor. Tercüme kelime kelime doğru ve isabetli yapılmış, fakat Türkçeye aktarıldığında tüm cümleler romantizm ve heyecan kazanmışlar. Öte yandan İngilizce şiir okuduğumda durum betimiyle yetinildiğini görürken, Türkçe şiir okuduğumda heyecan, çılgınlık ve coşkuyla dolu uzunca bir dram var hissine kapılıyorum.” Bir de böyle bir vakıa mevcuttur. Demek ki, sözgelimi aşk ve eğlenceye lüzumsuz heyecan ve çılgınlık eklemekten ziyade onlara insani ihtiyaçlar kadar yer ve zaman ayrılabilecekken bizim tematik dokunuşlarımız onları hayatımızın tamamı haline getiriveriyor. Bu yorumu, sonradan eksik öğrenilmiş bencilliğin dildeki karşılığının saptanması olarak görüyorum. Bizde artık her şeye “çok” ve “gerçekten”i ekleyerek kendimiz etrafında bir dünya yaratma alışkanlığı fazlasıyla ve lüzumsuz gelişmeye başladı. Herkesin sebepsiz özel olmak istediği çocuksu bir yerde kimse hiçbir şey olamaz. Mesela herkesin çocuğunun zeki olmasını anlatıp dururken sürekli takdir ve beğeni beklemesinden siz de yorulmadınız mı?

Toplum olarak bencilleşiyoruz, ama bu sanıldığının aksine bireyselleşme veya özneleşme değildir. Keşke bireyselleşme veya öznelleşme ihtiyacımız olmasaydı da unuttuğumuz değerleri günümüze taşıyabilen bir kavram üzerinden neyin nasıl olabileceğini değerlendirebilseydik ve sevgi ve nefretin dışında bir tepki yaratma olanağını bulabilseydik. Rüyalarımız ve hayallerimizde sebepsiz tutsak olma durumumuz veya zulme uğrama olasılığımız azdır. Belki oralarda bencilliğe ihtiyaç duymamayı deneyebilir, böylece Batılılaşma dışında bir kendilik ve insan olma içeriğini tecrübe edebiliriz. Biz Batılı olamıyor, ancak zihnimizde aslından farklı yarattığımız Batılılığa özenerek yaşıyoruz. Bir gün hiç olmazsa böyle lüzumsuz yanlışlıklardan kurtulduğumuzu görebilmek dileğiyle…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort