DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Birisi Sana Müşrik Mi Dedi?

Birisi Sana Müşrik Mi Dedi?

ABONE OL
21 Mayıs 2017 00:37
Birisi Sana Müşrik Mi Dedi?
1

BEĞENDİM

ABONE OL

167018_124519534286797_100001862546910_177499_3550678_nSon zamanlarda İslam dünyasında biraz da dünyevileşmenin etkisiyle çeşitli konularda derin ayrılıkların yaşandığına şahit olmaktayız. Fikrî ayrılıklar, çıkar çatışmalarına râm olmakta ve birliktelik azalıp; ihtilaflar derinleşmektedir. Ben de bugünkü yazımda yaşanan ihtilafların belki de en önemli sebeplerinden biri olan “şirk” konusunu ele alacağım.

Şirk, kelime anlamı olarak ortak, müşterek anlamlarına gelir. İştirak, müşterik, müteşerrik gibi kelimeler aynı kökten türemekte olup, anlam itibariyle benzer manalara gelir. Diğer bir ifadeyle şirk, Allah’a zatı, sıfatları ve fiileri itibariyle ortak koşmaktır. Burada üzerinde duracağım asıl kısım; şirkin mahiyeti, nedenleri ve sonuçları olacaktır. Özellikle mahiyet ve sonuçları itibariyle İslam dünyasında derin ayrılıklar doğurması açısından ele alınacaktır.

Hz. Muhammed aleyhi selam hakikaten, âli bir davanın peygamberidir. O, doğduktan itibaren bir sosyolog gibi toplumu süzmüş, incelemiş, yorumlamış hatta çözümler sunmaya başlamıştır. Vefatından sonra da müntesiplerine bunu adeta emretmiştir. Çünkü toplumun selameti; dinin, insanlığın selametidir. İslam ilimleri alanında emek sarf etmiş müfessirler, şirkin çirkinliğini kitaplarında bazen baplar(bölümler) açarak çoğu zaman da ehemmiyeti itibariyle ayrıca ele alarak incelemiştir. Biz, elbette ki yazımızda bu müfessirlerden bölümler aktarmayacağız ancak önemine binaen değinmekte fayda gördüm.

Şirk, aslı itibariyle iki kısımdan oluşur. Birincisi özelde Allah’a, Allah’ın zatına yapılan mevcut, zahiri veya maddi olarak ifade edilebilecek kısımdır. Burada sorunsallık insanın Allah’a, Allah’ın zatına olan saygısızlığıdır. Bu kısım üçüncü bir kişiye müdahale veya karışma hakkı vermez. Yani denilebilir ki insanlar, yeryüzünde Allah’ın zatına yapılan terbiyesizliklerin cezasını vermekle yükümlü değildir. Bir başka ifade ile Şirke bulaşmış birinin kafasını kesmek, onu öldürmek veya farklı şekilde cezalandırmak bizim hakkımız veya sorumluluğumuz değildir. Çünkü o kişi, Allah’ın ona imkân dâhilinde kıldığı iman edememe ve şirk koşma yolunu tutmuştur. Kendisi yaptığı şirk ile yeryüzünde, toplum hayatında ifsada başlamadığı sürece onun aleyhine eylemlerde bulunmak kimsenin hakkı değildir. Zaten din, insanın Allah ile olan etkileşim veya bağdır. Bu etkileşime bir üçüncü kişinin müdahalesi, olayı din olmaktan çıkarır.

Şirkin öteki kısmı ise ne yazık ki çoğu müfessir tarafından ifade edilememiş veya şirk konusunda kışırla uğraşılıp; lüb(öz) ihmal edilmiştir. Çünkü birazdan konuyu detaylandırdığımda görülecektir ki İslam toplumunu intiharın eşiğine getiren sorunun buradan kaynaklandığını anlayacağız. Şirk bu kısımda mâdum, batınî ve manevi yönüyle öne çıkar. Buradaki şirk, sadece Allah’ın zatına yapılan bir ortaklığı ifade etmez. Haram yemek, ahlaksız olmak, karşımızdaki genç, yaşlı, çocuk kim olursa olsun istismarda bulunmak, haksız kazanç ve daha sayılabilecek diğer birçok çirkin eylem bu şirke girer. Şirkin bu yönü fiziksel olmayıp süreğen, değişken ve dolaylıdır. Zahiri şirke kıyasla batınî şirk, şirk-i azîme girer. Çünkü siz, Allah’a şirk koşmakla Allah’a ihanet edersiniz ve umulur ki “Rahmeti, merhameti; gazabını geçen Allah” sizi affedebilir ancak Allah’ın yeryüzünde hayat hakkı verdiği nebatat, cemadat ve hayvanata (insanı da bu kısımda zikrediyorum) ihanet ettiğinizde; affedilmesi zor, tahribatı yüksek ve kalıcı etkiler bırakan şirk-i azîm işlemiş oluyorsunuz. Ve zaten toplumsal değişim zamanla olduğu için şirkin bu yönü, yeryüzünde ifsada sebep olmakla eşdeğer hatta ondan daha da kötüdür.

İnsan, düşünen bir organizmadır. Ve özellikle hararetli siyasi taunların yaşandığı dönemlerde, düşünen değil; taklit eden, kolaya kaçan ve araştırmayan bir yapıya bürünür insanoğlu. Bu durum, insanı önyargılara, yüzeysel değerlendirmelere götürebilmektedir. Şirk-i hâfi veya batınî şirk de bu noktadan itibaren kafalarda bir ağa dönüşür ve eleştiren, sorgulayan aklı esir alır. Müslümanların tarihinde bunun ilk örnekleri arasında sayılabilecek güruh olan Haricilerden başlanarak günümüze değin bir retoriğe dönen bu buhran, kendi sistemini ve kendi değerlendirme eleğini oluşturacak derecede fosilleşmiş bir yapıya dönüşmüştür. Günümüz dünyasından bir örnekle konuya açıklık getirelim. Mesela Suud-i Amerika devleti, Hz. Muhammed’in mezarının bulunduğu alanda namaz kılan ve yönünü mezara çevirip elleriyle dua eden hacılara çoğu zaman fiziksel müdahale edip; yapılanın şirk olduğunu ifade ederler. Bu durum bazen öyle bir hal alır ki; oralarda muhafızlar, dua edenleri engellemekle uğraşır. Hacıların masumane dualarını şirk gören bu zihniyet, krallarının İngiltere’de fakir fukaranın vergisiyle s… turları düzenlemelerini ise ne hikmetse mubah karşılar. Yine bu zihniyet, kim bilir ne sorunu veya ne derdi var ki ellerini açıp dua eden hacının yaptığını şirk olarak görüp hacıyı itip kakarken; Yemen’de tek suçları Suud-i Amerika’nın sahte politikalarına alet olmak istemeyen Husilere bomba yağdırmayı veya oralarda çoluk çocuğun öldürülmesini ne hikmetse şirk olarak görmezler.

Mahiyeti itibariyle çok farklı, tezahürleri itibariyle ise çok dar anlamda ele alınan şirk, Sünni, Şii ve Harici paradigmalarda nedense hep dar anlamıyla ele alınmıştır. Bunun en açık ve en sağlam delili, İslam âleminin içerisinde bulunduğu acımasızlık, kan, ölüm girdabının hala bile şirk olarak görülmemesidir. Küçücük bir köy halini almış dünyada Allah’a ortak koşan birine hınç ve kinle müdahale edip; kendisini müşrik ilan ederken nedense Suriye’de akan kana, İslam âleminde kanla sulanan coğrafyalarda yaşananlara şirk, bunları yapanlara müşrik diyemiyoruz. Oysa Kur’an, sağlıklı geleceği; sağlıklı toplum hayatına bağlar. Ve sağlıklı toplumlar, fikirler üzerinde baskı kurmakla değil; toplumu düşünmeye sevk etmekle oluşur. İstanbul’da örneğine rastladığımız “oruç tutmayanlara müşrik, kâfir ithamıyla adeta ölümle üzerlerine gidip ortalığı yıkan birilerine”, inanan insanlar çıkıp bu vahşilere asıl yaptıklarının şirk-i batınî olduğunu neden söylemez.

Peki, bu dindarlığın müsebbibi kimdir? İçi boşaltılmış bir dinin yaratıcısına nasıl ortak koşulur ki? Ya da ortak koşmak sadece görülenden ibaret mi? Bütün bu sorulara herkesin fikriyatınca vereceği bir cevap vardır lakin asıl cevabı; toplumu dinden soğuttuğunu bile bilmeden “uydurulmuş din, indirilmiş din spekülasyonları” ile uğraşan, ümmetin davranışlarıyla işledikleri şirki göremeyen ve toplumu mahcur bırakan güruhlardan öğrenmek gerekir.

Sonuç itibariyle irdelemeye çalıştığımız şirk konusu, sorunlarımızın temel kaynaklarından biridir. Bu durumu Mekke dönemi ayetlerinden bile anlamak pekâla mümkündür. İslami ilimlerde istisnasız tüm tefsirler, Mekke dönemi insanlarının Allah’a ortak koştukları konusu üzerinde durur. Lakin unutmamak gerekir ki Kur’an’ın asıl lanetlediği şirk; gasp, tecavüz, hukuksuzluk, adaletsizlik vs. gibi ayrıntıda gizli olan şirk-i batinîdir. Demek ki burada tahayyül edilmesi zor olan ise; şirki, sadece görülen şekliyle ele almamız ve insanların yaptıkları, ettikleri haksızlıkların da şirk olduğunu bilemememizdir. Yoksa Şiî olduğu için Sünnilere göre sabah namazının rekât sayısını bilmeyen İranlı birinin, Işid canileri tarafından öldürülmesini şirk-i âli olarak görmeyen bir dindarın, hangi dinin modern ürünü olduğunun cevabını vermek gerekir…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort