DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Günden Mülhem Konuşmalar-1

Günden Mülhem Konuşmalar-1

ABONE OL
1 Şubat 2018 15:57
Günden Mülhem Konuşmalar-1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

22.12.2017/4 Rebiülahir 1439

Bugün kliniğe bir hasta geldi. Yaşlı bir amca. Muayenesini yaptım, yoğun bir şekilde sigara içtiğini öğrendim ve her hastam da olduğu gibi onunla da konuştum. Hastalarımı bu noktada ötekileştirmeksizin(Allah öteki türlüsünden korusun) bu muptela olunan davranıştan dilim döndüğünce alıkoymaya çalışıyorum. Anlatıyorum, bilhassa kendi alanımla ilgili. Burada, hastalarıma söylediklerimi söylemeyeceğim; onu, inşaAllah yeri gelir de günlüğüme yazmaya değer bir olay yaşarsam o zaman bahsederim. Şimdi sigara demişken şunu demek istiyorum: Sigara özellikle Müslüman gençlerin bilhassa kendini entelektüel bir alan içinde konumlandıran gençlerin sanki çalışma motoru olmuş gibi. Yani bence asla öyle değil; ama bu konuda üzücü pek çok gözlemim oldu ve maalesef “olmazsa olmazı” gibi bir kanı var. Tabii ki kimsenin bu yüzden sigaraya başladığını düşünmüyorum ama bu durum olağanlaşmış, artık eleştiri konusu bile değil, üzücü olan asıl bu. Neyse o amcaya döneyim. Ben onunla konuştuktan sonra dedi ki: “Amaaaan kızım yaş olmuş kaç, bu yaştan sonra ne olacak?” Ben de şöyle dedim ve yapacağım anesteziyi hazırlamak için yanından ayrıldım. “Ben ömrünüz uzasın diye söylemiyorum ki, bu beden ve can size emanet, emanet olduğu için söylüyorum.” Açıkçası amcanın beni çok taktığını düşünmedim, “amaaaan” dedi ya. Anesteziyi hazırladım geldim ve işlemime başlıyordum, dedi ki birden bana, düşünceli bir şekilde “emanet mi diyorsun, emanet ha…” sanki Rabbim bir şeyi fark ettirdi ona. Hani bir ampul yanma imgesi vardır ya, amca öyle oldu. Sanki bu açısını ilk defa duydu. Bunun üzerine şunu düşündüm o akşam. Tebliğ de böyle. Yılmadan iyiliği tavsiye etmek, kötülükte sakındırmak zorundayız. Bunun için her yolu denemeli, muhatabımızın açık olduğu ânları kollamalıyız. Gerisi Allah’ın ikramı ve takdiri. Açık söyleyeyim ben amcayla konuşurken böyle etkileneceğini düşünmemiştim. Ama söze tesir veren Allah’tır. O hâlde… Hamd alemlerin rabbi Allah’a mahsustur.

27.12.2017/9 Rebiülahir 1439    

“Kalbim son kez atsın secde yerinde”

Eşref Ziya Terzi’den dinledim bu parçayı bugün ilk kez. Aldı götürdü. Sonra bir tweet atmaya karar verdim, sonra vazgeçtim. Sonra attım ama çok düşündüm. Çünkü “Allah’ım yaşamadığımı yazdırma” diye bir duam var. Ve bu nokta çok hassas. Çünkü kendisine hesap vereceğimize inandığımız Allah, sosyal medyanın da Rabbi ve bir gün tıklamalarımızın hesabını da vereceğiz ona. Hâl böyle iken nasıl olur da ütopik düşüncelerimi, tecrübe etmediğim ama hakikat olan amelleri, inanmadığım fikirleri yazarım? Rabbim, bana ihsan şuurunu sanal medyada da kuşanmam gerektiğini unutturma. Önce kendi nefsime, sonra gönlünü nasihate kapatmamış kardeşlerime, bilhassa akranım olan genç kardeşlerimin için attım o tweeti de. “Kaybolduğumuz dünyada, bize kendimizi bulduracak adreslerin adresi… Her ne kadar her gün bir yenisini eklediğimiz entelektüel faaliyetlerimizle kendimizi bulduğumuzu zannetsek de bana öyle geliyor ki, bu adresler bizim kolayımıza geldi ve biz secdeden yükselen ufku kaybettik.” Buna sonuna kadar inanıyorum. Maalesef bu böyle değil desek de kendimize soralım. Konferansların müdavimi olan bizler (Ankara’da bu anlamda bereketli bir rüzgârın estiğini düşünüyorum), kaçımız vakit namazlarını camide eda ediyor, özellikle erkek kardeşlerin bu soruyu kendilerine sorması gerektiğini düşünüyorum. Hanımlar bu sorudan muaf değil elbette. “Vaktinde kılınan namaz”a dikkat çeken Efendimiz, bizim dikkatimizi bu sözüyle ne kadar çekiyor? Veya hepimizin hareket noktası “oku”. Ama ortada adil olmayan bir dağılım var. Dünya klasiklerini bitiren bizler, iki dünyamızı yoluna koyacak kitaplardan neleri okuyoruz? Bunları kıyas etmek için değil, terazinin kefeleri arasındaki dengesizliğin boyutlarını gösterebilmek için örnek veriyorum. Annem geçen günlerde dedi ki: “Kızım sanki yaşım ilerlediğinden mi, olgunlaştığımızdan mı bilmem; artık namazlarım hariç geride bir şey göremiyorum. Sanki Rabbime ayırdığım zamanlarım kalıyor geride sadece.” Annemin sözü ile aynı minvalde, başka büyüklerimin sözleri de kulağıma girmiş idi. Annem de öyle deyince şu söz doğdu içime: Demek ki konumumuzu konferans salonlarından değil, secdelerden atmak bizi bulduracak ve kurtaracak inşaAllah. Rabbim benim ve benim gibi genç olan kardeşlerimin namazını, Allah Rasulünün gözünün nuru olduğu gibi, gözümüzün nuru, ömrümüzün bereketi eylesin. Bize secdeleri sevdir Allah’ım.

Bugün bu satırları yazmama vesile olan Eşref Ziya’dan Allah razı olsun.

30.12.2017/12 Rebiülahir 1439

Bugün akrabalar buluşmamız vardı. Evet, akrabalar buluşması ve bu benim en sevdiğim işlerden. Çünkü akraba gibi kıymetin ve nimetin kıymetsizleştirildiği bir dönemdeyiz. Akrabalarınızla görüşebilmek için özel bir çaba sarf etmeniz gerekiyor. Hem vakit anlamında hem düşünsel anlamda. Bu gayreti önemsiyorum çünkü artık o hâle geldik ki, bayramlarda bile el öpmeye değil, tatil beldelerine gider olduk. Hâl böyle olunca özel bir çaba ve arada tatsızlıklar olsa da akrabayla görüşmek noktasında inatçı olmak gerekiyor. Misafir olduğumuz akrabamız, bir de komşusunu davet etmiş, ne de iyi yapmış. Belki misafir olarak gidebilecekleri başka yerleri yoktur. Öyle ya da böyle belki başka gidecek yerleri de yoktur. Çünkü onlar göçmen bir aile. 3 tane de göçmen kuş vardı, 3 güzel kardeş. Soramadım ama belki memleketlerinde ya da göç yolunda toprağa gömmek zorunda kaldıkları başka kuşları da vardı diye aklıma gelmedi değil, tıpkı göç kaderini yaşayan diğer aileler gibi. İlk defa tanışmamıza rağmen sevdik birbirimizi, Esra ablaları oldum onların. Ve sevgi noktasında bunu yaşattığı için Allah’a şükürler olsun. Çünkü bu çocuklarımız haklı bir nefret ile büyüyorlar. Ama biz bunu onlara yaşatanlara inat, yüreklerinde rafa kaldırdıkları sevgi ve merhameti oradan indirmeliyiz. Çünkü kendi gözlemim şu yönde: sevginin ve merhametin üzerini örterek büyüyen çocuklar, ilerde daha çabuk aldanıyorlar, yönlendirilmeye daha açık oluyorlar. Ve bizim çocukluklarını alıp bir de gençliklerini kullanmak isteyenlere karşı, verecek bir çocuğumuz daha yok. Yaşadıklarını unutturmayacağız; lâkin hayallerini, sevgilerini öldürmeye çalışanlara karşı, yüzü yere dönük bu yavrularımızın yüzünü aydınlık göğe çevirmek, onlara hayallerini hatırlatmak zorundayız. Onlara mülteci çocuk diye değil isimleriyle seslenmek durumundayız.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort