DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
İhtiyar Dedeler Gibi İnce, Tılsımlı Nağmeler…

İhtiyar Dedeler Gibi İnce, Tılsımlı Nağmeler…

ABONE OL
7 Ocak 2024 01:19
İhtiyar Dedeler Gibi İnce, Tılsımlı Nağmeler…
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Günlerden pazartesi idi. Şehrin can alıcı, köşe mahallesinde bulunan sakin ve kendi halinde bir çay ocağında oturuyor, etrafı tabiri caiz ise temaşa ediyordum. Doğa, kendini olabildiğince sessiz bir akıntıya bırakmış gibi durgun idi. Şehrin havası, karanlığa hapsolmuştu sanki. Etrafta güneşi gören yoktu sanırım. Sorsanız, sönük elektriğin aydınlatamadığı oda diye cevap alırdınız. Etrafta sesler zor işitiliyordu. Boş ümitlerle o sesleri anlamaya çalıştım bir an. Bulunduğum sokak, benim ruh halim gibi bir ıssızlığı içselleştirmişti. Sokağın iki ucunda hayal meyal evleri zor seçiyordu gözlerim. Rüzgâr, yağmurla kırbaçlıyordu yürekleri.

Uzaklardan medet aramayı bıraktım sonra. Yakınımda iki ihtiyar dede, televizyonda izledikleri bir konuşmadan etkilenmişe benziyor; canhıraş izledikleri hakkında konuşuyordu. Kendini, debisi yüksek bir nehrin akıntısına bırakan dalgıçlar gibi hararetle konuşuyorlar, üstünlük kavgası verircesine jestlerini, mimiklerini kullanıyorlardı. Bir tanesi diğerine “abicim o çok vurgulu konuşuyordu, biliyordu yani işi. Öyle böyle değil, çok okumuş belli.“ diyordu. Tartışma ilerledikçe Nietzsche’yi, Kafka’yı adeta solluyorlardı. Birinin üstünlüğünü anlatıyordu amcanın biri. Hatta “solcu olanı zayıf kişilikli biri. Kendinden iyisinin yumuşak karnını görünce kendini onun gibi iyi hissetmeye başlar.” dedi. Ben de merak ettim söylediklerini. Gerçekten çok okumak hatta çok bilmek vurgulu konuşmanın temel şartı mı?

Bilmek, harbiden bilmek, damardan bilmek gibi bir bilmekten bahsediyordu amca. Düşünüyordum, şu bilmek eylemi ne de tuhafmış. Hatta bir tanesi “sağcısı vurgulu konuşuyordu, solcu olanı usturuplu hareket etme derdinde bile değil” diyordu. Konu siyaset üzerine idi anladığım kadarıyla. Hararetli idi ama felsefilikten uzak da değildi. Onlar konuşmaya dursun ben okumanın derinliğine dalıyordum. Aklım bir Steinbeck’e, bir Hugo’ya ve hatta bazen de Palto’ya gidiyordu. Onlar da vurgulu yazmıştı. Hatta onlar dünyaya mal olacak kadar da çok iyi biliyordu vurgulu yazmayı, okumayı. Gelin görün ki bir televizyon izlencesinden etkilenip küllerinden yeniden doğan bu ihtiyarlar, Atay’ın dediği gibi “çocuksu bir gurur” taşıyorlardı.

Elime bir kitap aldım sonra. Sayfalarına göz gezdirmedim sadece. Kelime kelime, cümle cümle okumaya başladım. Annem çorap örerken böylesi bir tavır takınırdı. Dikkatle izler, bir bütünlük içinde dokumaya başlar ve bu dikkati elindeki çorap bitene kadar sürdürürdü. Ben de annem misal okumanın serüveninde bir sır arıyormuş gibi kendimi her şeyden ve herkesten soyutlamış, kendime mülk edindiğim evrende krallık sergiler gibi kendimi kitaba kaptırmıştım.

İki Anadolu insanını etkileyen “okuma”nın nasıl bir tılsımı vardı bilmek istiyordum. Paragraflar arasında ilerlerken yazarın yaşadığı onca acıya rağmen gülümseten, içimizi ısıtan, sıcacık bir dille yazılan bir yazınsalın dalgalarında meşke geçmeye çalışıyordum. Ancak yine de yaşanmış bu öykülerin ruhumda yarattığı heyecanı dışarı çıkaramıyor, “bilme eylemi”nin kendisine ulaşamıyordum.

Bir limanı vardı belki de onların. İhtiyar iki dede, su alan eski bir gemi gibi yanaşmayı başarmışsa limana herhalde bizim gibi güya modern kafalara da yer vardı o limanda diye düşündüm. Ancak kafamda korku dolu şüphelere yer vermedim diyemem. Ya okudukça ben de vurgulu konuşursam? Ya bana da “okuduğun kitap yasadışı idi. Okuduklarına sempatiyle baktın denilip derdest edilirsem…” sorular uzayıp gidiyordu. Çünkü ruhumda savaş vardı. Ve bir bir içimde ölüyordu insanlar, düşünceler ve hatta vurgulu deyişler. Kendimde sürekli başkasını arıyordum. Her kendime olan arayışta kulaç atarken fersah fersah uzaklaşıyordum kendimden. Dipte idim kendimce. Diplere inersem, kendimi keşfederim yanılgısında idim. Diplere olan iştiyakım, yüzeyde olan beni unutmuştu. Ne de olsa ben genç olsam da ruhum ihtiyar idi. Beni heyecana getirmiyordu ihtiyar dedeler gibi ince, tılsımlı nağmeler…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort