DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90

Kaderi Aşmak Mümkün müdür?

ABONE OL
25 Mayıs 2017 21:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir insan, her şeyden önce ve özellikle içerisinde doğduğu fiziksel ve psikolojik koşulların izin verdiği kadar özgürdür. Dünyaya çirkin, fakir veya Afrikalı olarak gelmiş bir insanın kaderini inkâr ederek her şeyi onun iradesine bağlayanların çürüttüklerini sandıkları insan yazgısı, dilin üzerinde ve ona hâkimdir. Türkiye’de ve güzel veya çirkin, zengin veya fakir, fırsatçı veya saf doğmuş olmak da bir kader yaratır. Kaderin mevcudiyeti için Tanrı’nın ve dinin varlığına zorunlu bir gereksinim söz konusu değildir. Varolan her şeyi mutlak manada izah sorununda en az çelişkiyle kendini tatmin etmek için Tanrı’nın ve dinin varlığına ihtiyaç vardır. Kader, salt dini veya mistik ya da karamsar bir mesele değildir. Kader, insanın varolmasındaki sınırlılıkların onun iradesine bağlı olmadığı her ayrıntı için varittir. Doğacağı zamana, yere, aileye, millete, fiziksel ve psikolojik zenginliğe karar veremeden dünyaya gelen bir insanın hangi özgürlüğünden ve ne kadar söz edebiliriz? Ayrıca sonuççu bakış açıları dolayısıyla sürekli “başarılı” ve “başarısız” yargılarına göre kendimizi anlamamızın dayatıldığı bir dünyada, nihayetinde ölerek muhakkak kaybedip “başarısız” olacağımıza göre, iyi niyetle ve sürece değer vererek neden ve ne yapabiliriz? Güzel olduğunu düşünen ve aşkın eşitlikçi koşullarından söz eden demokrat ve laik bir kadın dostuma sormuştum: “Bir inşaat işçisi erkek sana âşık olursa ne olur?” Cevabı gayet kendinden emin ve dürüstçeydi: “Acı çeker!” Hayat ve kader, bu sorunun muhtevası ve cevabı kadar birbirine uygun ve anlaşılabilirdir. Kaderin Allah tarafından yaratılıp yaratılmaması veya bilinip bilinmemesinden önce önemli olan, onun varolması ve insanın ondan kaçamamasıdır. Acaba var edildiğiniz koşullarda kararlaştırılmış sınırları aşma olanağınız var mıdır? Milli Piyango talihlileri de “var” diye cevap vermişlerdi; fakat içlerinde söz konusu “var”ı yaşamıyla ispat eden olmadı.

Mucizeleri inkâr edenler aslında kadere olan mahkûmiyeti ve mecburiyeti teslim ettiklerini bilmiyormuşçasına “kader yoktur” diyerek aslında varolanı yok edebildiklerini sanıyorlar. İnsanlar genelde muhtaçlık belirtisi yüksek koşullarla baş başa kaldıklarında hayata karşı bir alınganlık hissine kapılırlar ve söz konusu alınganlık, bir “mantıklı düşünememe” olarak gösterilir. Türkiye’nin yargısının veya kültürünün bozulduğundan zaman zaman söz edişleri böyle anlamak gerekmektedir. Hele de yaşlı insanların rutin şikâyetlerini, gençlik dönemlerindeki hızlı ve gururlu davranışların bir özrü olarak kabul etmek en makul olanıdır. İşte zaman zaman iltifat edilen akıllı insan da, kaderin mevcudiyetine münasip davranabilen insandır. Son zamanlarda Türkiye’de meydana gelenler, hepimizin hissettikleri ve mesela birbirimize karşı iyiden iyiye doldurulduğumuz hınç duyguları, ülkemizde doğmuş herkesin müşterek kaderidir ve bunlardan kaçışın bir yolu bulunmamaktadır. Kaderden kaçışın bir yolu olsaydı, aramızdaki çirkin, fakir ve aksanı bozuk dostlarımızın mutlu olmaları için büyücülere, mucizelere ve yakıp yıkmaya ihtiyaçları olmazdı. Kaderden kaçışın bir yolu olsaydı, aramızdaki dostlarımız birbirlerini kıyaslamaktan bu denli keyif alarak kendilerini hamam böceği çaresizliğine düşürmek istemezlerdi. Kader, içerisinde dünyaya geldiğimiz her türlü fiziksel ve psikolojik koşulun bizim varoluşumuzda izin verdiği insani sınırların muhtevasıdır. Mesela Immanuel Kant’a kalsa, o, bir İngiliz olarak doğmak istemişti. G. W. F. Hegel ve Friedrich Nietzsche ise dünyaya bir Fransız olarak gelmeyi çok dilemişlerdi. Acaba ülkemizdeki Müslüman dindarlar, solcular, ülkücüler, Kemalistler, Kürtler, Aleviler, feministler vs. dünyaya ne olarak gelmeyi dilemişlerdi? Bence bu soruya saydığım çevrelerden dürüstçe cevap verecek çok az insan vardır. İşte bu kadar dürüstüz!

Kayseri’de ailesini yok eden gerçek bir insanın durumu ile Kars’ta altı insanı yok eden sosyolog bir insanın durumu kaderi yeniden düşünmeme yol açtı. Bazıları, intihar eden iki fail için de çeşitli psikolojik rahatsızlıkları araştırmak derdine düşmüş vaziyetteler. Bir olayın yanlış olması ile anormal olması arasındaki farkı ayırt edemeyecek insanlar ülkemizde uzman konumunda iseler başka bir anormallik aramaya lüzum yoktur. Çünkü cinayet ve intihar anormal iki olay değildir. İki olayı da istemeyişimiz, varlıklarından rahatsız oluşumuz ve çeşitli tedirginliklerin meydana gelmesi, insanda varolanı anlamamızı engelleyip de kendimizi kör etmemize yol açmamalıdır. Ülkemizin kapitalist kalkınma sürecine istekle katılmasından, uluslararası konjonktürün müdahalelerinden ve bizzat gelişmeleri kaldıramayışımızdan kaynaklanan çeşitli psiko-teolojik travmalar bizi bir dizi normal olaya kilitlemiş bulunmaktadır. Bunu bilmek, söz konusu normal kötülükleri uzaklaştıramaz; ama daha bilinçli davranmayı ve daha az zararla kapatmayı temin edebilir. “İyi” düşüncesi ve beklentisi ile “özgür olma” düşüncesi ve beklentisini birbirinden ayırmamız lüzumludur. Reklam yapmanın meşru görüldüğü bir psiko-sosyal varoluş tarzında bir insani etkinliğin etiğin sorunu olması samimiyetle ve tutarlı kalınarak mümkün değildir. Türkiye’de herkese çeşitli nispetlerde gerginliklerin düştüğünü ve mesela aile içi kavgalarda bile çoğunlukla söz konusu gerginliklerin etkisinin görüldüğünü daha önce defalarca yazmıştım. Yaşananların tamamını normal buluyorum ve yanlış olanla anormalin ayrıştırılmasını öneriyorum.

Yaşamanın bir maliyeti vardır. Dünya milletleri arasında ayrıcalıklı olma iddianızdan vazgeçerseniz katlanmanız gereken maliyet düşecektir. Ne var ki, “biz imparatorluğun devamıyız”, “önemli bir milletiz”, “fevkalade bir medeniyetin çocuklarıyız” vs. cümleleri kurmaya devam edecekseniz, her zaman katlanmanız gereken bir maliyete önceden hazırlıklı ve razı olmanız gerekmektedir. Dünyaya geldiğiniz fiziksel ve psikolojik koşullar sizin kaderinizi yaratır. Dünyada asıl olan çalışma, azim, kalp güzelliği ve ahlak değildir. Bunların tamamı teselli için söylenmiştir. Kısıtlılık kaderinizse benzeri yaklaşımlarla kendinizi teselli etmeniz en münasip olanıdır. Nitekim bu da fakirlerin kaderidir. Fakat bir de muhtaç olunanların kaderleri vardır. Muhtaç olunan herhangi bir varlığa sahip değilseniz, sözgelimi yalnızlık, çaresizlik ve herkesten fazla yorulma sizin kaderinizdir ve yorulmak dışında hayattan bir şey beklememenizi öneririm. Dolayısıyla yaşadıklarımız, bizim kaderimizdir ve ben henüz anormal bir örnekle karşılaşmış değilim.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort