DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Çubuk Zirveleri

Çubuk Zirveleri

ABONE OL
4 Kasım 2023 20:36
Çubuk Zirveleri
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazımda, gezi yazısı yazmak istiyorum. Gezmek ve insan tanımak bana hep ilginç gelmiştir. Her insan bir alem ve o alemler coğrafyada bir yerlere saklanmış, onları keşfetmemizi bekliyorlar.

Ne diyordum, gezi yazısı diyordum, o vakit haydi yola çıkalım, rotamız Çubuk…

Yazıyı yavaş okuyun, bir yandan okuyun bir yandan hayal etmeye başlayın. Pazar sabahı, saat dokuz, güneş yeni yeni ışıyor, kimseyi tanımadığınız bir otobüstesiniz.

Otobüs ilerledikçe güneş ortalığı aydınlatmaya başlıyor. Ankara’nın meşhur kaldırımlarındaki dev ağaçların yanından geçmeler başlıyor. Ağaçlardaki yapraklar senelik yaprak törenini gerçekleştiriyor. Burada diğer şehirleri kıskandırmak istiyorum. Ankara’da yaprak dökümü seremonisi, diğer şehirlerden çok daha şaşaalı geçer. Bir yerlerde okumuştum, şehir içi ağaç sayısı bakımından ülkedeki en önde şehir Ankara’ymış. Ağaç çeşidi bakımından da iyi bir yerlerde.

Şu sıralar o yapraklar, renklerini değiştirmeye durmuşlar. Bazıları sararıyor, bazıları kızarıyor.

Bu arada otobüs varılması istene lokasyona vardı. Yolculuk nasıl geçti anlamamış olabilirsiniz. Ben de anlamadım, çünkü yanımda bir psikolog vardı ve onunla tatlı sohbetler ettik. Ne ara tanıştım, farkında değilim.

Yürüyüş grubunda amatör ve profesyonel yürüyüşçüler var. Ben her zaman yaptığım gibi bu tür gezileri, köyüme çocukluğuma gitmek için kullanıyorum. Ne zaman içinde betonarme yapı olmayan çayırlara, ormanlara girsem, aklıma köyüm geliyor.

Bir yandan hüzünleniyorum, bir yandan gülüyorum. Köyde yürüyüş yapmak gibi bir eylemi durup dururken yapmazdık. Çünkü her yürüyüş işlevsel olmak zorundadır. Değirmene gidilmeliydi, mezireye çıkılmalıydı, otlar taşınmalıydı…

Bunlar aklıma geldikçe babaannemin, sebepsiz yere dağlar aşmama ahmaklık diyeceğini düşünüyorum ve gülüyorum. Aslında haksız sayılmaz ama babaanneciğim, zaman değişti, senin eziyet gördüğün hayat aslında insanın ihtiyaç duyduğu bir tempo. Şehir bizi öyle kolaycı yaptı ki sırf o tempoya maruz kalmak için yollara çıkmamız gerekiyor. Senin gözlerin için sıradan olan yeşiller, koyunlar, inekler bizim için de sıradan, ama sadece sosyal medyada sıradan. Onları fiziksel olarak görebilmek için yollar aşmak zorundayız.

Babaannem anlayışlı bir kadındı, eminim beni anlamıştır.

Ne diyordum, yola çıktık. Yolun zorladığı yerlerde espri ile karışık tatlı şikayetlerimiz sayesinde ekiple kaynaşıyoruz. Zaten öyle değil midir, zorluklardır insanı diğer insanlara yaklaştıran.

Bu geziye kadar Çubuk’ta bu kadar çıplak dağlar olduğunu düşünmemiştim. Her yer alabildiğine çıplak. Yerlerde kısacık otlar ve gevenler var. En son Gümüşhane’de geven görmüştüm. Nereden estiyse geven için Gümüşhane bitkisi diye kurmuşum. Bir baktım burada da var, hatta eski bir dostumu görür gibi oldum, içimden ona, senin burada ne işin var demiş bile olabilirim.

Rotamızda, buraları bizden daha işlevsel kullandıklarını düşündüğüm koyunlar ve inekler görüyoruz. Her biri sevimli tüylerinde boyalar olan koyunlar, biz onlara doğru yürüdükçe bizden kaçıyorlar. İnekler ise bize aldırmaz aldırmaz bakıyorlar.

Arada nefesim kesildi, bulutlar üzerime üzerime gelir gibi oldu. Önderimizin sürekli tekrarladığı üzere bir piknik gezisinde olmadığımızı hissettik. Adrenalin sporlarını yapanları anladım. İnsan can derdine düşünce aklı resetleniyor. Dün kavga ettiği insan, almak istediği kazak gibi dertleri önemsemiyor. Hayatta kalmaya çalışmak insanı çözemediği tüm dertlerinden soyutluyor. Bu soyutlama mecburi bir soyutlama. Normal hayatımızı yaşarken zihnimizde dönüp duran kurup kaldırdığımız o sofraların alayı, yerini sonraki nefesi düşünmeye bırakıyor. Doğada hayatta kalmaya çalışmak en işlevsel motivasyon.

Öyle öyle düşüncelere dala dala 1880 metreye çıkıvermişiz. Zirvede olmak, fiziki haritalardaki gördüğümüz gibi geçtiğimiz yolların iki boyutlu bir farklı tonlarda manzaralara evrilmesi, ardında gökyüzünde süzülen kartalları görmek, onca zahmete değdiğini gösterircesine arzı endam ediyor. Tam olarak geldiğimiz noktanın bizim eserimiz olduğunu, içine dâhil olduğumuz ekibe katkı sağladığımızı hissetmek, tam anlamıyla yaşadığımızı hissetmek, kısa bir gibi duran dev bir gurur anı yaşamak…

İnsana istediğinde başarabileceği şeylerin neler neler olabileceğini düşündürtüyor.

Sonrasında yeme içme molası, vücuda sinen tatlı bir yorgunluk, sağda solda beliren uğur böcekleri… Bitti mi ya diye düşünüp bir yandan yürüme işi bitti diye sevinip bir yandan gün bitmesin diye üzülürken, ekip liderinin, daha şelaleye gideceğiz, demesi üzerine bir canlanıyoruz.

Şelale göreceğiz diye servise gidiyoruz. Liderimiz, araba yolundan sonra 500 metre kadar yürüyeceğimizi söylüyor. Beş yüz metre yürümekte ne var ki, diyoruz. Neredeyse 11 kilometre yürümüşüz. 500 metre kime ne yapar diye düşünüp, bir stabilize yoldan ormanın içlerine dalıyoruz. Şelalenin deresini buluyoruz, şelalenin çok uzakta olmadığını düşünüp ilerliyoruz. Yalnız bu şelale denen şey bir tülü kendini bize göstermiyor. Bir bakıyoruz telefonlar çekmiyor. Ülkenin tüm GSM şirketleri dere boyunda çekemiyor, teknolojinin sadece şehre ait bir vasıf olduğunu düşünmek, aslında teknoloji denen şeyin ne kadar suni ne kadar aciz olduğunu hatırlatıyor.

Derenin çevresi bol ağaçlık ve çalılık bir alan. Haliyle zorlu şartlarda ilerlemek zorunda kalıyoruz. İlerledikçe hırsa kapılıyoruz. Şelaleyi bulma hırsı farkında olmadan bizi ikiye bölüyor ve bir grup şelaleyi buluyor. Resimler çekiliyor, Amerika’yı keşfetmiş gibi havalara bürünüyoruz. Sonrasında ikiye bölünen ekip farkında olmadan bir daha ikiye bölünüyor ve birbirini kaybediyor.

Birden, kaybolan grupta buluyorum kendimi. Şelaleyi bulmada yardımcı olmayan dere, bir de üstüne üstlük çatallıyor. Ne kadar kaybolmuş olabiliriz diye birbirimize gaz veren laflar ediyoruz. Gördüğümüz dallarda, kayalarda bizden bakışlar buluyoruz, umutlanıyoruz. Günlük hayatta da öyledir ya başarısız olduğumuz zamanlarda, bu başarısızlık yabancı değil, ben bu başarısızlığı yaşarken şöyle yapmıştım, hatırladım deyip mazimizdeki kılavuzlardan yardım almaz mıyız?

Hepimizin hatırladığı dev kayadan sonra stabilize yol belirdi. Başarmıştık. Yolu bulmak ile ilgili tüm sözler bana daha önce bu kadar anlamlı gelmemişti o anki sevincimi en son ne zaman yaşamıştım hatırlamıyorum.

Başarımızın eseri olan mutluluğumuz sonrası, bizi aramaya gelen ekip üyelerini gördük. Onlar bizi gördüklerine bizden fazla sevindiler.

Tembellik günü olarak addedilen pazar günü, https://ankyradogasporlari.com/ kulübü sayesinde içinde macerası bile olan dolu bir güne dönüştü. Çok teşekkür ederim, daha da gezmeliyiz.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort