DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90

Kader Anlayışını Kur’an’a Göre Yeniden Düşünmek

ABONE OL
25 Mayıs 2017 22:14
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Kader meselesini ele alırken öncelikli olarak tarihi bağlamını iyi bilmek gerekir. Nitekim Kur’an’a dikkatle bakan bir adam görür ki Kur’an; indiği asrın insanlarının anlayacağı bir dil ve üslup kullanmıştır. Kur’an, mesela Yasin suresinin 39.ncu ayetinde “Urcun-il kadîm” derken o dönemde Araplar arasında kullanılan bir tabir olmasından dolayı vermek istediği mesajı, kuru üzüm çubuğuna benzeterek veriyor. Hz. Peygamber’in çeşitli hadislerinde (Ebû Davud, Edeb, 20) de yer bulan “Muhatabın seviyesine göre” hitap meselesi elbette ki Kur’an’ın indirilişinde uygulanan bir metod olmuştur.

Kader meselesini, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde ortaya çıkan çeşitli olaylara bağlasak da aslında “Kader mevzusu” eski Arap geleneğinde de vardı. Tabii bunu söylerken Hz. Osman ile Hz. Ali  dönemlerindeki olayların etkisini gözardı etmiyoruz.

Araplar, Kader kelimesini “Akdar” olarak kullanırken kaderi; ölçen ve herşeyin geleceğini tayin eden, özellikle doğum, ölüm ve rızık konularında “insan gücünün erişemediği kör kuvvet” olarak görüyorlardı. Dikkatle incelendiğinde Cahiliyye Araplarının kullanımı ile günümüzdeki kullanım neredeyse aynıdır. İslam Devrimi ile mütemerrid Araplar, o eski ve kökleşmiş Kader anlayışını yıktılar ancak Ümmet, 1400 yıldır hala o tabuyu yıkamadı. Peki gerçekten Kur’an’daki “kader” anlayışı ile günümüz “kaderleştirilen kader” anlayışı aynı şey mi?

Kur’an’da k-d-r kökü ile türetilen kelimelere baktığımızda işin aslının hiç de günümüzde kullandığımız şekilde olmadığını görebiliyoruz. Yani aslında kader telakkimiz ile Kur’an’ınki bir değildir. Günümüzde kullanılan kaderin altyapısının Emeviler döneminde atıldığını ve o dönemle birlikte oluşan algıyı yıkamayan Âlimler’in “öğrenilmiş çaresizlik” içinde çeşitli tevil ve yorumlarla “mevcut kader” anlayışını günümüze ulaştırdıklarını müşahede edebiliyoruz. İlk olarak kader hakkında konuşanın Ma’bed el-Cüheni olduğunu kaynaklar rivayet ediyor. Emeviler döneminde yaşayan bu zat; dönemin kader anlayışına karşı çıkmış, olacak bir işin o an oluverdiğini ifade etmiştir. Despot Emevi düşüncesine tıpkı Ebu Zer gibi meydan okur; “Sizin oluşturduğunuz bu yanlış kader algısı Cahiliyye Arap anlayışından öte birşey değildir.” der. Önceden takdir edilmiş birşeyin insanın iradesini yok saydığını ve bunun da imtihana aykırı olduğunu çok haklı olarak ifade eden Cüheni; dönemin Emevi yöneticisi Haccac tarafından işkence sonucu şehit ediliyor. Cüheni ile başlayan ve adeta ekol haline gelen “özgür irade” düşüncesi; Hasan el-Basri tarafından sistemleştirildi. Hasan el-Basri’nin dönemin Emevi yöneticisine gönderdiği mektup, özgür iradenin savunması niteliğindedir. Kur’an’daki kullanımlara geçmeden önce şunu da ifade etmeden geçemiyorum: Geleneğin oluşturduğu bu algı her ne kadar iyi niyetle olmuşsa da aslında Ümmet’te derin yaralar ve çözülmez düğümlerin de oluşmasına sebep olmuştur diyebiliriz. Bazı âlimlerin de ifade ettiği gibi kader meselesi öyle bir hale gelmiş ki; Sa’d-ı Taftezani gibi bir Kelamcı, ancak havvas dediğimiz bilgili-kültürlü insanlara anlatabilecek bir çözüm sunabilmiştir. Peki Kur’an’da bu şekilde anlatılmayan hatta bu yanlış algıya karşı oluşturulan “kader” anlayışı nasıl ve ne şekilde ele alınmıştır?

Değerli okur, Kur’an; kör ve merhametsiz güç olarak bilinen kader kelimesini; Kadîr, Hâkim ve Rahim olan Allah anlamına çevirmiştir. Yani aslında Kur’an’ın yaptığı şey; asli anlamı “kudret, ölçme” olan kader kelimesini anlamına muvaffık bir tarzda kullanmıştır. Yukarda ifade ettiğim gibi Kur’an işi yokuşa sürmemiş, insanları iradesiz kılan bir anlam oluşturmamış hatta böyle bir anlam oluşturanlara da Kadîr, Hâkim isimleriyle karşı çıkmıştır. Kur’an Allah’ı Kâdir-i Mutlak olarak merhametli yaratmasıyla herşeyi ölçer biçer ve herşeye kabiliyet alanı açar, bir taraftan tabiatın düzenli olmasını temin eder diğer taraftan insanın mahiyeti ile Allah’ın zatı arasındaki en temel ve doldurulamaz farkı ifade eder. Aslında Kur’an, bütün bunlardan hareketle kainatta şirkin olamayacağını; bunu yaparken de Allah’ın birliği fikrini söylemeye çalışır.

Yukarıda anlatıldığı gibi “kader” konusu Kur’an’daki anlamıyla anlatılan ile âlimlerin bize anlattığı “kader”in bir olmadığını anlıyoruz. Anlıyoruz çünkü Kur’an zaten insanın yaptıklarından hesaba çekileceğini(Al-i İmran-30) ifade eder. Peki Kur’an’a aslında tamamiyle aykırılık arz eden böylesi bir düğümün(günümüz kader anlayışının) neden oluştuğu ve halen neden kabul gördüğünü irdeleyelim biraz!

Evet değerli okuyucu, ta başından beri vermek istediğim mesaj da aslında bu satırlarda yer alıyor. Âlimlerin elbette böylesi bir düğümle uğraşmak gibi bir lüksleri yoktu ancak toplumda oluşan bu algının; âlimi bu algıyı ifade etmeye zorlamaması düşünülemez tabii ki. Yine rivayetlerde yer aldığı gibi İbn-i Sina gibi bir dâhi, sırf toplumdaki baskı ve yanlış anlayışlardan dolayı bazı fikirlerini -velev ki yanlış olsa bile- gizli saklı ifade etmek zorunda kaldığını görüyoruz. Zamanla toplumun kafa yapısına Emeviler tarafından atılan dinamitler, her geçen asırda yavaş yavaş etkisini göstermekle kalmamış; çeşitli patlamalarla zihinlerin körelmesine, Ümmet’in tembelleşmesine hatta gerilemesine sebep olmuştur. Ben “kader”in -en azından Kur’an’ın ifade ettiği tarzdaki bir kader anlayışının- olmadığını bir müslüman olarak kabul etmemezlik yapamam, yapmam da; Kur’an’daki kader anlayışı, bir inanç meselesidir. Ancak herşeyin tayin edilip, insanın özgür bir iradeye sahip olmadığını savunan “kader” anlayışının olmadığını; bunu bir müslüman olarak kabul edemeyeceğimi ifade etmek istiyorum. İnsanoğlunun bütün buluşlarının altında, insan iradesinin özgür olması yatar. Allah tarafından verilen bu özgürlüğü(serbestiyeti ifade ediyorum ancak sınırsızlık anlamındaki bir serbestiyeti kapsamaz) kimin ve hangi anlayışın haddine ki sınırlandırsın? Demek ki bir toplumun dirilişi özgürlükle oluyor(nitekim Avrupa, rönesans ile özgürlüğü yakalayabildi); yine demek ki köklü bir Ümmet(Müslümanlar), düğümleşmiş bir kader anlayışı ile ölebiliyor…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort