DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90

Mucizenin Kur’aniliği ve İnkar Edilebilirliği

ABONE OL
25 Mayıs 2017 22:11
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Mucize, Hz. Peygamberin risaletinin tebliğini yaptığı ilk yıllarından itibaren söz konusu olmuş; bazen bu vesile ile “İman eden” bazen de beklenilen bir mucizenin olmayışından dolayı “İman etmeyen” ilk dönem müşrikleri olmuştur. Konunun “iman etme noktasına kadar gitmesi ve halen bile tartışılan, reddedilen ama çoğu zaman da inanılan bir hal alması, önemini gözler önüne seriyor.

Mucize, sözlükte “aciz bırakan, zorda bırakma, kesin zorlayıcı ispat, mağlup etme”(Ragıp İsfehani-Müfredatul Kur’an) anlamlarına gelir. Istılahi anlamda ise Kur’anın “(Mekkeliler) dediler ki: Bize Rabbinden bir âyet(mucize veya işaret) getirmeli değil miydi? Onlara önceki kitaplarda bulunan açık deliller gelmedi mi?(20/Taha-133)  ayeti ile ifade ettiği gibi mucizenin; Peygamberin tebliğinin gerçek olduğunun desteklendiği bir delil anlamında kullanıldığını görüyoruz.

Hz. Peygamberin tebliğe başlamasıyla Mekkeli müşrikler, kendisinden sürekli mucize isterlerdi. Öyle ki bazen Hz. Peygamberin birden zengin olmasını, bazen gökleri yere indirmesini bazen de göğe çıkıp onların okuyabileceği bir kitap indirmesini istemişlerdi. (En’am-8,50; Hud-25,31 ayetlerine bakılabilir.) Peki müşriklerin bu isteklerine neden karşılık verilmeyip, istedikleri yerine getirilmedi? Alemlerin Rabbi olan Allah’a elbette ki zor gelemezdi bu istekler!

Yüce Allah, müşriklerin bu isteklerine neden cevap verip yerine getirmediğini Nisa suresi 59.uncu ayette şöyle ifade ediyor: “Bizim âyet (mucize) göndermemize mani olan şey, ancak evvelkilerin onu (mucizeleri) yalanlamış olmalarıdır.”. Ayette işaret edildiği gibi aslında onları Mucize de inandırmıyordu çünkü zaten onlar, mucizeyi de yalanlıyordu demek ki onların ve tabii ki bizlerin de kanii olabilmesi için insan olmamız hasebiyle akli ve mantıki bir şeyin olması gerekirdi. Bunu gerektiren durumun da mucizenin mahiyetinin bilinmemesi yani olağanüstü bir durum olması idi. Mucize ve anlamları üzerinde bu kısa bilgileri verdikten sonra Mucizenin inkar edilebilirliği ile Mucizenin Hz. Peygamberin risaletine intisabını öğrenmeye geçebiliriz.

Kur’an, Fazlur Rahman’ın deyimiyle “akıl ve ahlak”  kitabıdır. Kur’anın asıl gayesi insan ve insanın davranışlarıdır. Nitekim toplumların çöküşü hatta tefessüh etmesi “ahlakın tefessüh etmesi” iledir. Kur’anda helak edilen kavimlere bakıldığında helak sebeplerinin genelde “ahlaki çöküş olduğu” aşikardır. Rad suresi 11.inci ayette “bir kavim kendi kaderini değiştirmedikçe, Allah, onların kaderini değiştirmez.”  ayeti ile ifade edildiği gibi “toplumlar kendilerini, kendi ahlaki durumlarını değiştirmedikçe; Cenab-ı Hakk’ın o toplumlarının durumlarını değiştirmeyeceği söyleniyor. Bu da gösteriyor ki “en büyük özelliği akıllı olması olan insanoğlunun aklını çalıştırıp doğruyu bulması” gerekir. Kur’anın 49 yerde ifade edip üzerinde durduğu “akıl” kelimesinin önemi buradan gelir. Aklın kötüye, kötülüğe, zarara hükmedemeyeceği buradan ifade edilebilir. Bizim, Mucize konusu ile akıl kelimesine önem verip üzerinde durmamızın sebebi şu; Hz. Peygamberin risaleti, mucizelere bakmaz; akıl ve ahlaka bakar. Aşağıda üzerinde duracağım gibi; bizler imanımız gereği mucizenin hak olduğuna kaniiyiz. Önceki peygamberlere verilen mucizelere elbette ki itimad edip, inanıyoruz ancak Hz. Peygamberin peygamberliği ile ilgili “Kur’an” dışında herhangi bir mucizenin olmadığına ve Kur’anın muhtevası itibariyle böyle bir şeyin olamayacağına inanıyoruz.

Hz. Peygamberden önceki peygamberlere verilen mucizeler elbette ki kendi dönemlerindeki toplumların anlayışlarına uygun idi. Toplumun peygamberlerden gelen hakikatleri kavrayışları çoğu zaman mucize ile olmuştur. Yine Kur’anda yer bulduğu gibi “önceki kavimlere, peygamberleri vasıtasıyla aynen istedikleri mucizeler” verilmişti. Ne var ki -ayetlerde ifade edildiği gibi- bu kavimler yine inkara düşmüşlerdi.

Kur’an, mucize yerine insanları; düşünmeye, akletmeye, tefekkür etmeye tam 247 yerde değinerek;  düşünmeye, akletmeye sevkeder. Kur’anın her asra hitabı da zaten buradan gelir. 1400 yıl önce Allah tarafından inen bir kitabın “insanoğlunun akıllı bir varlık olması hasebiyle akıl üzerinde duracağını ve her geçen zaman zarfında insanların akla, teknolojiye önem vereceğini” ta o zamanlardan adeta müjdeler veriyor. Aklın hüküm sürmesi gerektiğini bu şekilde ifade eden bir kitabın “zorlayıcı, aciz bırakarak mağlup eden” anlamlarına gelen Mucize’ye iltimas etmesi elbette düşünülemez. Kur’an, aslında Allah’ı ispat etmez. Zaten var olan yaratıcıyı ispat etmek gibi bir derdi yoktur. Ancak Kur’an, tabiata nazarlarımızı çekerek Allah’ı gösterir. Bunu yaparken çeşitli deliller veya işaretlere değinir. Kimi zaman bu işaretler, peygamber ile ifade edilmiş(Beyyine suresi-1,4) kimi zaman da kainattaki işleyiş ve düzen nazara alınmış. Böylece kainattaki işleyişin Akli ve kalbi tatminin getireceğini de ifade eden Kur’an, bazen beyyine bazenbürhan bazen de sultan gibi ispat veya işaret delillerine başvurur.

Başından beri ifade etmeye çalıştığımız mucize konusu ve Kur’aniliği ile inkar edilebilirliği konusunun ne olduğu ve nasıl bir tarihi süreç yaşadığına da değinmek istiyorum:

Bilindiği gibi Batı kültür ve medeniyetinin yükselmesi ve dünyaya hakim olması ile Müslümanlar arasında başlayangeri kalma sebeplerini araştırma çalışmaları, sorunun dinden kaynaklandığını ifade edenlerden tutun ta dinin tamamen ortadan kaldırılması düşüncesine kadar gitmişti. Yukarda değindiğim gibi akıl ve ahlaka önem veren İslamın müntesipleri olan Müslümanların, akla önem veren böylesi hakikatli bir dinleri olmasına rağmen geri kalmanın sebebini dinde aramaları iki nedenden kaynaklanıyor olabilir: 1- ya İslam dini, diğer dinler gibi akla önem vermiyor(ki bunun olmadığını olamayacağını ifade ettik) 2- ya da İslam dininin müntesipleri İslamı bilmiyor veya gerçek İslama başvurmuyorlardı.

Dini, mucize veya olağanüstülüğe sevketmek; Cahiliyye Müşriklerinin yaptıklarından farklılık arz eder mi? Mansur Fehmi, Taha Hüseyin gibi zevatların, geri kalmışlığı dinde araması bir yana Mucizeler konusunda takındıkları tavır, doğrusu “akledin, düşünün diyen bir dinin müntesiplerinin ne derece o dinden, o dinin içeriğinden uzaklaştıkları”  bize acı bir tablo şeklinde görünür.

Türkiye’de özellikle son zamanlarda İlahiyat Fakülteleri’nde revaç bulan Mucizenin inkar edilebilirliği noktasında sonuç olarak söyleyebileceklerimiz şunlardır:

Bizler, akla önem veren bir dinin müntesipleri olarak Kur’an’da ifade edildiği gibi önceki peygamberlere verilen mucizeleri(Musa peygamberin asası, İsa peygamberin yeniden diriltebilme özelliği vs.) kabul edip, onlara inanmamızimani bir mesele olmasından dolayı onları, tasdik edip kabul ederiz ediyoruz. Ancak Hz. Peygamber için mucizenin Kur’an dışında olamayacağını ve böylesi bir hükmün de Kur’anın muhtevasından olduğu, bizim de Kur’an dışında Hz. Peygambere isnat edebileceğimiz herhangi bir mucizenin olmadığını ifade etmek istiyorum. Mucizenin Allah tarafından elbette ki verilebilecek bir durum olduğuna biz de inanıp iman ediyoruz ancak 49 yerde akla değinen ve 247 yerde de düşünün akledin diyen bir kitabın bizleri olağanüstücülüğe değil de gerçekçi olmaya davet ettiği kanaatini taşıyorum…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort